Hayatta trajediler vardır komediler vardır. Ağlarız, güleriz. Fakat bazen gülünç şeyler, işaret ettikleri şeyleri düşündürdükçe hüzünlendirir bizi. Kitabın önsözünde
Oruç Aruoba'nın da dediği gibi bu tiyatro bir trajikomik. Biraz da akıl ve saçmalığın iç içe geçmesi.
Yaşlı bir adamı ve çevresinde dönenleri izliyoruz. Bu yaşlı adam çok yorgun ve hep onu tatmin edecek, benliğini kapsayacak bir şeyler ya da kimseler arıyor.
Jacques Lacan'ın Obje A'sına ulaşma çabası işte. Ve her karakter delirmiş gibi. Bazen aptal bazen tuhaflar. İronik dillerini yer yer görüyoruz. Bunun yanında güzel ve anlamlı aforizmalar sıralıyorlar. Hepimiz gibiler. Özellikle o yaşlı adam hepimiz gibi: yorgun, arayış içinde ve sayıklamalarla dolu. Kendini ve hayatı aramakta yaşadıkça. Ölmeden de bulamamakta.
Basit şeyleri de sorgulamaya eğiyor bizi Şule Gürbüz. Karakterler duraklıyor ve tartışıyorlar bazı basit meseleleri. Anlamda alışılmışın tersine nasıl da gidiyor yazar, bu tavrından etkileniyorum.
Şule Gürbüz'ü bilen bilir. Edebiyatında ölüme sık sık göz kırpan bir yazar. Ölümle biraz daha barışmak için okumak gerekiyor bence. Kalemini seviyorum.