Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

200 syf.
8/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Eser, yazarın 1986-1994 arasında yayımladığı makalelerin kitaplaştırılmasından oluşuyor. Dört deneme var eserde 16 ve 17. Yüzyıllara ait ve tamamen belgelere dayanan. İlki babasından kalan arazi üzerindeki haklarını korumak için divana başvuran Mustafa adlı yeniçeri; 1660-64 arasında İstanbul’da günce tutan Seyyid Hasan adlı derviş; ticaret için gittiği Venedik’te 1575’te ölen Ayaşlı Hüseyin Çelebi; rüyalarını kaleme alarak şeyhine mektupla gönderen ve bu yolla irşad edilmeyi bekleyen Üsküplü Asiye Hatun. Kitabın adı da Karacaoğlan’ın bir şiirinden geliyor. Kitap önce ‘Yeniçeri Nizamının Bozulması Üzerine’ başlığıyla başlıyor. Burada 16. yüzyıl sonunda bozulmanın şiddetlendiğini en azından niceliksel olarak kabul etmekle beraber klasik görüşe karşı çıkıyor. Yani yeniçeriler bu zamanlarda ticaretle uğraşmaya başladılar, evlenmeye başladılar ve ocak bozulmaya başladı, görüşüne. Yazarımızın arşiv belgelerine dayanan kanıtlarına göre 1490’larda Ayasofya vakfına ait dükkanların yeniçerilere kiraya verildiklerini görüyoruz. 16. Yüzyılın başlarında da benzer örnekler var. Bu kısımda aynı zamanda Mehmet adlı Yeniçeri kardeşi Mustafa’nın öldü sanılarak arazilerinin ve davarlarının Zihne Kadısının (Yunanistan Makedonya’sı) kararıyla hazineye aktarıldığını söylüyor ve bu durumun düzeltilmesi için divana bir dilekçe yazıyor. Divan da kadıya olayın araştırılmasını bildiren bir yazı gönderiyor. Kitabın ikinci bölümü ‘Ben ve Başkaları’ (On Yedinci Yüzyıl İstanbul’unda Bir Dervişin Güncesi ve Osmanlı Edebiyatında Birinci Ağızdan Anlatılar) adını taşıyor ve ‘Sohbetname, Seyahatname, Düşname’, gibi isimlerle adlandırılan farklı kişilere ait anlatılardan bahsediliyor. Ardından bölümün ana konusu olan Seyyid Hasan’ın 17. Yüzyılda kaleme aldığı güncesine geçiliyor. Seyyid Hasan Balat’ta bir dergahta şeyhtir. Güncesinde kaç vaaz verdiğini, vaazları kimlere verdiğini, kimlerle sohbetler düzenlediğini, yediği yemekleri, o dönemde İstanbul’daki veba salgınını (eşi, iki oğlu ve bir kızı bu sırada vefat ediyor. Kendisi de yüzyılın sonlarında vebadan ölecek.) vs. dört yıl boyunca anlatır. Yazar aslında bu bölümde ‘kendi ifadesiyle’ Seyyid Hasan’ın güncesi özelinde bir algıyı yıkmaya çalışıyor. Osmanlı’nın tarihi kaynakları arasında bireylerin kendileriyle ilgili anlatıların, doğrudan kendilerinin yazdığı metinlerin olmadığı algısını. Üçüncü bölüm ‘Venedik’te Bir Ölüm (1575) (Serenissima’da Ticaret Yapan Anadolulu Müslüman Tüccarlar)’ adını taşıyor. Bu bölümde Venedik’te, Dubrovnik’te, Ancona’da, Hindistan’ta ticaret yapan Osmanlı vatandaşlarının varlığından ve ticari faaliyetlerinden bahsediliyor. Bu bölüm de genel olarak Türklerin ülkeler arası ticarete katılmadıkları, bunun da kültürlerarası iletişime izin vermeyen dini ve kültürel tutumlar yüzünden olduğu kanısını yıkıyor. Belgeler ışığında onlarca Osmanlı vatandaşı tüccardan ve uluslararası faaliyetlerinden bahsediyor. Bölümün sonunda da 1575’te Venedik’te ölen Ayaşlı Sof (keçi tüyünden yapılan bir kumaş türü) tüccarı Hüseyin Çelebi’den ve amcasından bahsediliyor. Son bölüm ‘Mütereddit Bir Mutasavvıf: Üsküplü Asiye Hatun’un Rüya Defteri 1641-1643’ adını taşıyor. Bu bölüm Üsküpte yaşayan Asiye adlı kadının farklı bir şehirde yaşayan bağlı olduğu şeyhine yazdığı mektuplardan oluşuyor. Mektuplarda Asiye Hatun genelde gördüğü dini içerikli rüyaların yorumlanması için şeyhine gönderiyor. Kitap genel olarak anlaşılır bir dille yazılmış ve epey emek verilmiş bir de kaynakçası var. Doğru bildiğimiz birçok yanlışı ya da yanlış bildiklerimizi çürütüyor. Birçok noktada felsefi bir bakış açısının da kullanıldığını belirtmeliyim. Cemal Kafadar’ın okuduğum ilk kitabı, devamı da gelecektir.
Kim Var İmiş Biz Burada Yoğ İken
Kim Var İmiş Biz Burada Yoğ İkenCemal Kafadar · Metis Yayıncılık · 2009328 okunma
·
20 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.