Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

864 syf.
4/10 puan verdi
·
34 günde okudu
Fiyasko...
Bu anı çok bekledim. Çünkü neredeyse bir koca ayı aşkın süredir bu kitabı okuyordum ve bitirebilirsem tüm duygularımı dökebileceğim bir inceleme yazacağım diye kendime söz vermiştim. Şimdi sözümü tutuyorum. Öncelikle sormak istiyorum, ciddi ciddi bu kitap için hüngür hüngür ağlayıp gözyaşı döken arkadaşlar, gerçekten bu kadar hassas mısınız? Kitabın birkaç yeri dışında çok üzülebileceğimiz bir yer olduğunu zannetmiyorum. Kaldı ki en basit duygusal sahnede gözlerim dolar, çok üzülürüm; bu kitapta asla böyle kahrolacağım bir yer görmedim. Anlatılanlar sert, üzücü evet ama bu denli bir duygu yoğunluğu şahsen yaşamadım. Bu kitap an itibarıyla 20’nin üzerinde baskı yapmış. Bendeki 18. baskı, herkes alıyor ve okuyor. Bir kitabı okuma motivasyonunuz nedir diye sorsam bin türlü cevap gelir sanıyorum. Ama bu kitap özelinde herkesin odak noktası, bu kadar acıklı ne var merakı. Bunun da sebebi maalesef paylaşımların abartılı oluşu. Ben de herkes gibi merak ettim ve aldım. Aslında birkaç arkadaşım okuyalım demeseydi ben bir süre daha okuyacağımı zannetmiyordum. Fakat arkadaş motivasyonuyla okumaya giriştik. Benim için oldukça sancılı bir okuma süreci oldu. Kitabın 800 küsur sayfa olduğu düşünülürse ben daha kitabın ortasına gelmeden bu kitap nasıl biter diye kara kara düşünmeye başladım. Birkaç kez yarım bırakmayı da düşündüm ama ne varmış bu kadar, sonuna kadar gideceğim hissiyle devam ettim. Beni çok yorduğunu söylemek istiyorum. Yazarın işine karışacak değilim fakat şu kitapta anlatılanlar 400 sayfada fazla fazla anlatılırmış. Bir yerden sonra başkarakterin yaşadıkları, çevresindeki insanların onun için yaptıkları sürekli kendini tekrar eden bir döngüde gitmiş. Tek ilerleyen zaman ama konu yerinde sayıyor. Sonuç olarak ben ne okuyorum, ben niye okuyorum diye kendimi sorguladığım çok yer oldu. Bir kitaptan her okurun beklentisi farklı olabilir. Benim beklentim bu kadar zaman harcadığım hacimli bir kitabın bana bir şeyler katmasıdır. Bu kitabın bana kattığı maalesef koca bir sıfır. Yani zerre katkısı olmadı, üzgünüm. Okuduğumuz her kitap edebî olacak diye bir kural yok. Bazen insan sırf mutlu olmak için çok basit bir dile ya da kurguya sahip bir şeyler okuyabilir. İlla edebî bir temel aramıyorum fakat 800 küsur sayfanın bir yerlerinde edebiyata dair bir şeyler de görmek isterdim, ben göremedim. Bu kitap neden bu kadar seviliyor, bilmiyorum. Okuyanların yaşı, beklentisi, edebiyata bakışı etkili olmuş olabilir fakat ben kendi penceremden bakınca kayda değer bir şey bulamıyorum. Kitapla alakalı bu kadar genel, olumsuz eleştiri sonrası biraz daha detaya ineceğim. Böyle kalın bir kitabı yuvarlak eleştirilerle geçiştirmeyeceğim. Kitapta 16-17 yaşlarında tanışan dört arkadaşın ömür boyu süren inişli çıkışlı dostluklarını okuyoruz. Roman özellikle bu dört arkadaştan Jude adlı karakterin üzerine inşa edilmiş. Arkadan Willem, JB ve Malcolm önem sırasına göre bahsedebileceğimiz isimler. Romanda zaman algısı da enteresan. O kadar çok geriye dönüş tekniği kullanılmış ki bazen anlatılanlar gerçek roman zamanında mı olmuş yoksa yine geçmişe mi dönülmüş fark etmeyebiliyorsunuz. Başlangıçta hemen hemen tüm kahramanlar geçmişleriyle tanıtılıyor ve ana hikâyenin kahramanı Jude’a tam olarak geçişimiz romanın ortalarını buluyor. Jude problemli bir karakter. Hatta problemden öte geçmişi sebebiyle bana göre oldukça hastalıklı bir karakter. Jude’un geçmişinde neler olduğunu merak ede ede romanı ortalıyorsunuz zaten. Sonrasında verdiği ufak tefek ipuçları eşliğinde zaten her şey açıklığa kavuşmadan birçok şeyi öğrenmiş oluyorsunuz. Romanda istismar, tecavüz, kendine zarar verme, intihar, fiziksel ve psikolojik şiddet, manipülasyon, yalan, eş cinsellik gibi birçok konu ele alınıyor. Bu bahsi geçen konuların bir kısmına maruz kalan bir karakterin normal olmasını beklemiyorum tabii ama 15 yaşından 50 küsur yaşına kadar bir arpa boyu yol alamaması -ki etrafında kendisini seven onca insana rağmen bunu yapamaması- bana çok tuhaf geldi. Bir de yazarın bütün Amerikan halkını sapık bellemesi beni epey rahatsız etti. İçerik bilgisi vermek istemiyorum ama kitabı okuyanlar ne demek istediğimi anlayacaktır. Bütün Amerikan halkı bir olmuş da sanki bizim kahramanlarımıza her fırsatta kötülük yapmış gibi bir zorlama var. Romanın bu zorlama yapısı beni yer yer çok yordu. Romanın detaylarla çok boğulduğunu düşünüyorum. Ana karakterler ve yan karakterler tabii ki olacak. Fakat o kadar çok yanın yanının yanı karakter var ki bir yerden sonra bu tip bir karakterin sayfalar sonra karşınıza çıkmasıyla o kimdi diye soruyorsunuz. Bu kadar çok dön dolaş aynı yere gelinmesine gerek yokmuş diye düşünüyorum. Zaman algısı enteresan demiştim. Karakterler bir 10’lu yaşlarına dönüyor, bir gerçek zamana geri geliyor. Bazen yıllar üçer beşer atlarken bazen gün gün, hafta hafta ilerliyoruz. Romanın zaman akışı bazen çok hızlı, bazen çok yavaş. Bu dengesizlik de özellikle dikkatimi çekti. Vaka zamanı, yani olayların yaşandığı gerçek zamanla anlatıcının devreye girip bizi geçmişe ya da ileriye götürdüğü zamanın dengesizliği olmamışlık hissi veriyor. Bazı bölümler dışarıdan bir gözle anlatılırken bazı bölümler Harold gibi karakterlerin ağzından, kahraman gözüyle anlatılıyor. Anlatımda bakış açısı çeşitliliği romana hareket katar, bundan bir şikâyetim yok tabii. Romanda bütün gözler Jude’un üzerinde olsa da bence esas oğlan o değil. Onu hayata bağlamaya çalışan Willem ve Harold’ın ondan katbekat önemli karakterler olduğunu düşünüyorum. Çok fazla detay vermek istemesem de romanda beni özellikle rahatsız eden bir konu da kendine zarar verme konusu. Çevresindeki herkesin bilmesine rağmen kendini türlü bahanelere sığınarak kesen ve bunu normalleştirmeye çalışan bir karakterin avukatlık yapması ve hatta çok başarılı bir avukat olarak çok önemli bir şirkette, çok önemli bir konumda olması bana mantıksız geldi. Dört arkadaşın arasındaki tutarsız ilişkiler de işin başka bir tuhaflığı. Özellikle Jude-Willem-JB arasındaki tutarsızlık beni zaman zaman rahatsız etti. Aralarında en tutarlı tip de Malcolm sanırım. Sonuç olarak anlatılanlar beni pek etkilemedi. Hikâye zorlama, kısır döngü ve yer yer rahatsız ediciydi. Belli bir yaşın altındaki okurlara asla önermiyorum. Yukarıda bahsettiğim konu başlıklarının birçoğunun belli bir yaşın altı için sakıncalı olduğunu düşünüyorum. Yazarın 800 sayfa boyunca anlattığı şeyin edebî bir tarafı olmadığı gibi 300-400 sayfada rahat rahat anlatılabileceğini düşünüyorum. Bu zamana kadar yaptığım en sert inceleme bu oldu sanırım. Sosyal medyanın illüzyonuyla hepimiz merak ediyoruz, okuyoruz. Kitabı beğenenlere de bir eleştirim yok tabii. Herkesin zevki farklıdır. Fakat benim bir edebî metinden beklediğim bu değildi. Bahsettiğimiz bir roman olduğuna göre asgari de olsa edebî bir şeyler görmek isterdim. Son söz Doğan Kitap’a gelsin. Elimdeki kitap 18. baskı ama bariz yazım yanlışları vardı. Dizgi hataları can sıkıcıydı. Bunca baskı yapmış bir kitap, demek ki ilk baskıdan beri hiç gözden geçirilmemiş. Gerçi ne gereği var, her türlü satılıyor değil mi?
Değersiz Bir Hayat
Değersiz Bir HayatHanya Yanagihara · Doğan Kitap · 20222,755 okunma
··
2 artı 1'leme
·
383 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.