Gönderi

Zamanın Esiri
Uzun zamandır yazamamanın ağırlığını taşıyorum içimde. İnsan bir kere yazıp da içindeki karanlığı tanıdıktan sonra bir daha eli kaleme gidebilir mi? Kelimeler, sinenin yanmış kömürü gibidirler. Kelimelerin içimizdeki ateşi birazcık da olsa dindireceğini düşünüyoruz ancak yazıldıkça o ateş daha da alevleniyor. Ateş bütün ruhumuzu sarıyor ve bizler o isli dumanında boğuluyoruz. Yazmadığımız zaman da birikmişliğin küflenmiş kokusuna tahammül edemiyoruz. Bu aralar katlanamadığım tek şey kendim. Kendimi dilini bilmediğim acıklı bir türkü gibi hissediyorum... İnsan, gözlerin dünyasından uzaklaşıp sinenin kuytularında bir başına düşününce ne kadar da yalnız olduğunu bütün acizliğiyle görüyor. İçindeki kuytuluktan sıyrılıp da göz dünyasına döndüğünde yalnız ruhların bedenlerindeki çokluğa inanmak istemiyor... Aynı yastığa kafasını koyan iki aşık bile sinenin kuytularında birbirine yabancıdır. Sanki herkes, kimse konuşup da bu iğrençliği haykırmasın diye doğmadan önce katiyen bozamayacağı bir anlaşma imzalamış gibi. Kendimi bu iğrençliğe şahit olmuş kalem gibi hissediyorum... İnsan; biraz nefes almak için durduğunda, yaşamdaki kurguların kendisine unutturduğu zamanın farkına vardığı an aklını yitirecek gibi olur. Ne var ki bu an çok da uzun sürmez. İnsan, hemen başka başka kurgular tarafından tekrardan zincire vurulur. Ben bu zamanda esir kalmış gibi her an zamanın kırbacını tadıyorum... Bilinmez, bu yabancılık hâli kime nasıl anlatılır? İçimde sancı gibi taşıdığım farkındalık kime gösterilir? Birikmişliğin küflü kokusunu kimler alabilir? Bilinmez...
·
2 plus 1
·
133 views
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.