Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

78 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
“...hava tam olması gerektiği gibiydi.”
Everest Yayınları birkaç yıldır özenle seçtiği metinleri bir dizi halinde yayımlıyor. “Everest Açıkhava” adı verilen bu dizide amaç; otobüste, vapurda, metroda vs. rahatlıkla okunabilecek boyutta ve ebatta ama ille iyi edebiyat metinlerini bir araya getirmek. Bu iyi edebiyat metinlerinden birini, Mansfield’ın “Bahçede Parti”sini, geçenlerde okudum. 35 yıllık kısacık hayatında özellikle öykü türünde eşsiz eserler bırakan Mansfield’ın “Bahçede Parti” adlı eserinde iki öykü bulunuyor: “Bahçede Parti” ve “Ölü Albayın Kızları”. 78 sayfalık kısacık kitabı bir iki saatte bitirmek mümkün ama etkisinden çıkmak o kadar kısa değil. Füruzan’ın “Parasız Yatılı” öyküsünü hatırlatan “Bahçede Parti”, şımarık bir burjuva ailesinin bir yaz günü, “hava tam olması gerektiği gibi”yken, evlerinin bahçesinde bir parti vermesini konu edinir. Parti günü her şey hazırdır: Dört yakışıklı işçi tenteleri kurmak için sabah erkenden evdedir, birazdan sipariş verilen kanna zambakları evin bahçesini süsleyecektir, mutfakta aşçı akşamki eğlence için on beş çeşit sandviç hazırlamıştır. Fakat olmayacak bir şey olur: Evlerinin önünde trafik kazası sonucu bir adam ölür. Ölen adam, aşağıdaki fakir mahallede oturmaktadır. Bu durumda evin küçük kızı Laura, “Ön kapımızın hemen dibinde bir adam ölmüşken bahçede eğlence düzenlememiz mümkün değil.” derken başta anne Mrs. Sheridan olmak üzere evin diğer tüm üyeleri bunu saçmalıkla karşılar. Parti sonunda Laura’nın karşı karşıya kaldığı durum, ona unutulmaz bir hayat sahnesi yaşatacaktır. “Ölü Albayın Kızları”nda yazar, baskıcı babalarını kaybeden iki kızın durumunu gözler önüne serer. Hikâye, bu baskın karakterli babanın, kızlarının hayatlarını ölümünden sonra bile nasıl derinden etkilediklerini ele alır. Hemşire Andrews’ü evden gönderme kararı alırken, ölmüş babalarının elbiselerini kimlere dağıtacaklarını aralarında tartışırlarken hatta babalarının odalarının kapısını onun ölümünden sonra ilk kez açarken yaşadıkları duygu hep tedirginliktir. Bu, o kadar baskın bir duygudur ki babalarının tabutunu mezara indirirken bile ondan izin almadıkları için kendilerine hesap sorulacağını düşünürler. Bu ve buna benzer pek çok sahne eşliğinde “Ölü Albayın Kızları”, ölmüş de olsa baba figürü etrafında otoriterliği anlatan unutulmaz bir hikâye. İki hikâyeyi de oldukça sevdim. Özellikle “Bahçede Parti”de, sanki öykü kişilerinden biri de bendim. Peki, bu satırları bana sevdiren neydi? Elbette Mansfield’ın zarif üslûbuydu. Sayfalarca anlatılsa anlatılacak bir meseleyi bazen tek bir cümleyle verişindeki güçtü: “Bacalarından tüten dumana bile yoksulluk sinmişti.” İnsanı doğrudan ele alan yazarların buldukları o sırdı: Ruhun derinliklerinde, oraları avuçlarının içi gibi bildiklerini hissettiren bir tavırla gezinmek. Fazla söz sarf etmeden, kısa kısa ama oldukça görkemli bir anlatımla. *** Laura başını salladı. Ağlıyordu. Laurie kolunu onun omzuna attı. “Ağlama,” dedi o sıcacık sevgi dolu sesiyle. “Çok mu korkunçtu?” “Hayır,” diye hıçkırdı Laura. “Düpedüz görkemliydi. Ama Laurie…” Durdu, kardeşine baktı. “Hayat şey değil mi,” diye kekeledi, “hayat şey…” ama hayatın ne olduğunu açıklayamıyordu. Önemi yoktu. Kardeşi anlamıştı. “Tam öyle, değil mi, canım?” dedi Laurie. (s.35)
Bahçede Parti
Bahçede PartiKatherine Mansfield · Everest Yayınları · 2022430 okunma
·
20 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.