Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

440 syf.
·
Puan vermedi
·
9 günde okudu
Floransa Büyücüsü, Salman Rushdie'den okuduğum ilk eser oldu. Yazarın namını önceden duymuştum tabi bende. Bu kitabı diğer kitaplarına göre daha 'masum' diyebiliriz. Şeytana taptığı iddia edilen yazarın bir dönem İran tarafından ölüm tehditleri alması da olayın boyutunu ortaya koyuyor. Ben, yazarları hayat görüşleri çerçevesinde yargılamıyorum ve genel bir bakış açısıyla değerlendirmeye çalışıyorum. O nedenle kendim bir kitabını okuyup görmek istedim açıkçası. Şeytan Ayetleri (Türkçe'ye çevrilmedi) veya Geceyarısı Çocukları kadar keskin bir kitap olmadığını söyleyerek başlayabilirim. Salman Rushdie Hint asıllı bir İngiliz yazarı. Yanılmıyorsam 16 yaşından sonra İngiltere'ye okumaya gidiyor ve uzun yıllar orada yaşadıktan sonra Amerika'ya göç ediyor. Yaşamındaki bu çok kültürlülük de tabiki eserlerine yansıyor. Sömürge sonrası edebiyatı yazarı olarak addedilse de İngiltere'yi yeren bir dil yoktu bu kitabında. Hatta yazar hakkında okuduğum bir denemede ne postmodernist bir yazar diyebiliriz ne de doğunun sözlü anlatımını devam ettiren bir yazar diye bahsedilmişti. Çeşitli ortamlarda bulunan ve çeşitli insanlar ve dini görüşlerle iç içe bulunan yazar aslında kendi içsel çatışmalarını da eserlerine yansıtıyor. Büyülü-gerçekçi bir kurgunun yanında felsefik sorgulamalara da kapı açıyor. Kitap kurgu açısından bence oldukça başarılıydı. Gerçek hayattan alınmış kişiler, mekanlar ve olaylar öyle büyüleyici bir dil ile kurgulanmış ki 15. yüzyılın mistik Hindistan topraklarından Floransa'nın çatışmalı ortamına ne zaman geçtiniz, geçmişte misiniz şu anda mı diye düşünmeden soluksuz okuyorsunuz. Kurgunun içine kendinizi kaptırdıktan sonra sizde onun bir parçası oluyorsunuz. Yazarın, "Bu kitabı yazmak için yıllarca okuyup araştırma yapmam gerekti." cümlesini kitabı okurken anlıyorsunuz. Kesinlikle kolaylıkla yazılabilecek bir eser değil. Bilgi birikimi ve tarihsel olayları bağlayabilecek bir zekanın ürünü olmuş roman. Okurken bu yönden yazarı oldukça takdir ettim. Moğol, Osmanlı ve Babür imparatorluklarının ve Floransa'nın o dönemi hakkında detaylı bir çalışma yürütmüş. Kendi tarih bilgime dahil olan kısımları okumak ise tabiki benim aldığım zevki arttırdı. Özellikle Çaldıran Savaşı örneğini bu noktada verebilirim. Biraz olay örgüsüne de değinecek olursam: Kitap Babür İmparatoru Ekber Şah'a bir hikaye anlatmak için yola çıkan karakterimiz ile başlıyor. Yeni Dünya'dan Hindistan topraklarına uzanan uzun bir yolculuk sonrasında Sikri'ye ulaşan yolcu imparatora hikayesini ulaştırır ve biz geçmiş ile şimdinin arasında birçok hikayenin, birçok karakterin içinde gidip geliriz. Mogor dell'Amore yani hikaye anlatıcımızın kim olduğunu ve hikayeyle nasıl bir bağlantısı olduğunu öğrenmek için ise epey sabretmemiz gerekiyor. Babür imparatorluğunun kayıp prensesi Kara Göz'ün savaşlar sonucu sürüklendiği diyarlar ve orada krallıkları etkileyen güzelliği ile herkesi büyülemesi, aşkları, savaşları, mücadeleleri ile dopdolu bir hikaye aslında. Büyülü-gerçekçilik ile yazılmış olduğunu unutmadan okuduğunuzda bence oldukça sürükleyici ve keyifli bir eser. Tarihe, büyülü-gerçekçiliğe, geçmiş ve şimdinin bağlantı kurduğu, Doğu ve Batı'nın iç içe geçtiği, savaşların, ölümlerin ve aşkların etrafında dönen bir kurgu okumak isteyenler kitaba bir şans verebilir.
Floransa Büyücüsü
Floransa BüyücüsüSalman Rushdie · Can Yayınları · 2019531 okunma
·
45 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.