Gönderi

Sanatın totalitarizmi
Bütün bu durumlarda, sanatçı ile halk kitleleri arasında yapılan ayrım, bir tarafın ötekiler için gösteri yaptığı, ötekilerin de bu gösteriyi tükettiği tek yanlı bir ilişki doğurur. Bu da sanatı yaşamın kendisinden, yani her şeyin birlikte yapıldığı o kendiliğindenlikten uzaklaştırır. Çünkü sanat, özünde, bir gösteri ya da obje değil, bir deneyimin paylaşılmasıdır, bir sürece karşılıklı katılımdır. Bir solo kemancı ile dinleyicileri arasındaki ayrımı yok saymak anlamına gelmez bu. Bütün izleyicilerin kemancı olması ya da partisyonu ezbere bilmesi gerektiği anlamına da gelmez. Bu, çalınan müziğin hepimizin yaşamının bir parçası olduğunu, salt “müzik alemi”ne ait bir şey olmadığını algılamamız gerektiğini ifade eder. Her şey yaşamın içindedir. Müzik, icracının ve bestecinin olduğu kadar, bizim de yaşamımızın bir parçasıdır. Sadece beğendiğimiz, onayladığımız, kıyasladığımız ya da tükettiğimiz bir şey değildir müzik. Kültürümüzü arttırmaya yarayan bir nesne değildir. Sanatçının dünyasıyla kendi dünyamız arasına bir çizgi çektiğimiz an, yalnızca icracı ve icra bağlamında değil, sanatın yaşamımızda oynadığı rol bağlamında da sahneyi sanatın totalitarizmine teslim ettiğimiz andır.
·
13 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.