Hazar ve Uygurlardan eş zamanlı iki örnek, Türklerin inanca müdahaleye tahammüllerinin olmadığını gösteriyor. İbn Fazlan'ın anlaşılan Bulgar'dan dönüş yolunda iken duyduğu bir habere göre, 922 senesinde Hazar kağanı Müslümanların bir havrayı yıktıklarını öğrenince başkentteki caminin minaresinin yıkılmasını ve müezzinlerin öldürülmesini emretti ve "İslam ülkelerindeki bütün havraların yıktırılmasından korkmasam camii de yıktırırdım." dedi. Havranın yeri olarak verilen Dar'ül-Babunec'in neresi olduğu bilinmiyor ama Buhara'da eski çağdan beri önemli bir Musevi nüfus bulunduğundan, Nasr'ın onlara da baskı uyguladığını düşünmek ihtimal dışı gözükmüyor. Yaklaşık aynı günlerde, İbn'ün-Nedîm'e göre Halife Muktedir zamanında Samanî hükümdarı Semerkant'taki Maniheycileri sıkıştırır [Bunun Nasr bin Ahmed (914-943) olduğu anlaşılıyor]. Bunun üzerine Uygur hükümdarı ona mektup yazar ve "Benim memleketimde birkaç misli Müslüman vardır. Eğer onları öldürürsen, ben de Müslümanları yok eder ve mescitlerini yıkarım." der.⁵⁵² Buradan anlaşıldığı kadarıyla erken bir dönemde hatırı sayılır bir Müslüman nüfusa sahip olan Doğu Türkistan kentlerinin idari seviyede İslamileşmesi 13. yy. başlarından önce değildi (Kuça ve Karaşahr'da). Daha doğudaki Turfan'da ise bu tarih 15. yy. sonunu bulacaktır. Başka yerlerde görülmeyen bu durumu oradaki yöneticilerin Müslümanlarla veya doğrusu Müslümanların onlarla cedelleşmesine bağlamaktan başka açıklama aklımıza gelmiyor. Aynısı Hazar'da da olmuştur. Aynı şartlarda aynı tepki ve tutumu görüyoruz. Birbirinden uzak iki Türk yurdunu içeren bu iki örnekten gördüğümüz şey, barış döneminde gayrimüslim Türk ülkelerinde İslam'ın rahatça yayıldığı ve kendilerine müdahale edilmediği, ancak İslam ülkelerinde oradaki Türk yöneticilerin dindaşlarına karşı bir hamle olduğunda sert tepki verdikleridir. Dolayısıyla dönemin Türk zihninde dinin siyasi müdahale, hatta siyasi tutumun tamamen dışında bireysel bir konu olarak görüldüğünü gözlemleyebiliriz. Öte yandan yukarıdaki mektuptan artık Doğu Türkistan'da da kayda değer miktarda Müslüman'ın biriktiğini anlamaktayız. Aynı şeyi daha fazlasıyla Karluklar için de düşünmemiz icap eder.