Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

144 syf.
·
Puan vermedi
·
3 saatte okudu
“Bu apartmanda herkesin tekil bir öyküsü, sıradan olmayan bir kişiliği var.” Kitap Fransa’da iktidar partisinin danışmalarından biri olan Sinan’ın İstanbul’a gelmesi ile başlıyor. Sinan’ın gelirken ‘’ O öldükten sonra…’’ diyerek yolculuğa çıkması onu Fransa’ya bağlayan özel birinin varlığına işaret ediyor, öyle biri ki o öldükten sonra ‘’Belki mutlu olurum diyerek yola çıktım.’’ diyerek Fransa’da oldukça prestijli işini ve eşini bırakıp İstanbul’a geliyor. Sinan İstanbul’a mutlu olma umuduyla geliyor ancak bulunduğu hiçbir yere kendini ait hissedemeyen biri vurgusunu ‘’ Türk duyumsadım ama ellerim Fransız’dı.’’ diyerek ifade ediyor. Sinan Fransız bir baba ve Türk bir annenin oğlu; bu iki kültür arasında kaybolmuş bir kişi. ‘’Nereye döndüm? Ve nereden? Niye geliş değil de, dönüş olsun, Asıl yer neresi peki? Asıl yer var mı ki?’’ Sinan’ın en büyük problemi belki de yaşanacak yeri kendisine var edemeyen baba problemi, ata toprağından kopuk olmak. Köksüz olmak. İstanbul’a, Fransa’ya, aşka, sevgiliye, eve kendini ait hissedememe. İstanbul’da kalacak yer sorununu yatılı okuldan tanıştığı ve 22 yıllık belki de tek arkadaşı Hilmi çözüyor. Hilmi’nin babaannesi ayağını kırdığı için yaşadığı 5. kattaki dairesine gidemiyor. Bu yüzden boş olan daireyi Sinan’a kiraya veriyorlar. ‘’Birbirimizi özlemiştik, dokunmak istiyorduk. Ama erkek dostlukları, kadınlar gibi sürtünemezler birbirine. Böyle şaplak atarak , tutup sarsarak avutuyorduk elleme güdümüzü.’’ Babaannenin evi 5 katlı bir bina. Ancak babaanne binada öyle bir kritik yere sahip ki o gittikten sonra tutulan sırlar tutulamaz oluyor. ‘’Bu apartmanı babaannem düşkünleri esirgeme kurumu gibi donattı.’’ Apartman 72 millet tekmil gibi her telden insanların bulunduğu bir kültür mozaiği sanki. Toplumda görülmek istenmeyen, sayılarından ya da güçsüzlüklerinden geri plana itilmiş, yok sayılmış, aşağılanmış kim varsa bu apartmanda. Cüceler, down sendromlu bireyler, travestiler, dullar, yalnız kadınlar… ‘’ Onların kabullenemediği, ötekilerin yaşam ve kişilik biçimleri aslında.’’ Sinan ise dışarıdan bakılınca toplumun kaymak tabakasını temsil ediyor sanki. Onların marazları yanında oldukça prestijli. Onların eksiklikleri yanında fazla. Günün sonunda ise aslında onlardan birisi haline geliyor. Toplum bu işte, her sesin farklı bir sahibinin olduğu çok sesli insanlar korosu. ‘’Bu ülke insanlarının ne kadar cömert olduklarını bilirim. Ama cömert duyguların yaraladığı insanlar vardır. İyi niyet, aşağılayıcıdır kimi zaman. Nefrete dayananların, merhametle öldürdüklerini gördüm.’’ Binada down sendromlu dev oğluyla kapıcılık yapan cüce Sabbek Hanım, Birinci katta yaşayan saflıklarıyla müstesna darbukacı ikizler Güher ve Süher, travesti Nejla ve 3.kattaki gizemli güzel Gülfiliz, mahalle baskısının karşılığı apartmanın ahlak bekçisi görümce ve kızı, en üst kata gelen Sinan. Kitabın gerilimini karakterlerin kendileriyle ve etraflarındaki insanlarla yani kitle monarşizmiyle çatışmaları oluşturuyor. Güifiliz ve Sinan arasında geçecek aşk öyküsünde Sinan Gülfiliz’i şöyle tanımlıyor: ‘’İlerde, bütün kadınların siyah ya da kahverengi paltolara büründükleri bu kentte, kırmızı giydiği için onu çok sevecektim.’’ Bir diğer gerilim ise Sinan’ın yolda karşılaştığı Sait Efendi ile oluşuyor. Sait Efendi kıskançlık illeti ile delirmiş. Karısını kızını zorla kapatmış bir adam. ‘’ Bağnazlık ve hoşgörüsüzlük, onların neredeyse özgür seçimleri denebilir. Yapışık düzen, bireysellikten yoksun bir kitle monarşizmi yaşıyorlar. Kimse kendi aklıyla ve tek başına düşünmüyor. Hep bilmem hangi kitapta konulan toplu kurala göre davranıyor. Bence kitlesel faşizmin en başarılı biçimi bu.’’ Bu toplumun aynası derssin ekip; Cihangir’de Bülbül Sokak’ta yeşil kapılı çıkmaz sokakta bulunan bir apartmana sığınıyor. Çıkmaz sokak olması nasıl da sıkıştıklarını bir öteki dünyaya geçmesi mümkün olmayan bu insanlar için kurulmuş yerinde bir konum. Cihangir bir yanı elitler diğer tarafı varoşlarla çevrili o fildişi kulede sıkışıp kalmış sinekler. ‘’Ama yedi ulusun cirit attığı İstanbul’da, ne olduğunu şıp diye çıkarmak kolay değildi.’’ Bu karakterlerin zamanla birbirine uyumlanması, sırların ortaya çıkması ile romanın sonlarına doğru giderek gerilime kayan bir kurgu. ‘’İnsanları sever ve bağışlarken, sevilmeyi unutmuşum.’’
Sinek Sarayı
Sinek SarayıMine G. Kırıkkanat · Kırmızı Kedi Yayınevi · 2015224 okunma
·
200 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.