2017'de ilk kitabı okumuş, Feyre hariç birçok şeyi sevmiştim. Masal kafasında okumuş, haydi bu işin sonu nereye varacak bakalım demiştim. Kitapta çekilmez bulduğum o kadar çok şey vardı ki ama Feyre sayesinde daha doğrusu yazarın Feyre'i yüceltme çabalarından, dengesizliklerinden gözüme batan onca şeyi görmezden gelmeyi seçmiştim. Hemen ardından ikinci kitaba başlamış ve yarım bırakmıştım çünkü sudan çıkmış balığa dönmüş ve kitabı okumayı sinirlerim kaldırmadığı için bırakmıştım. Daha sonra 2018'de tekrar bir şans vereyim demiş şu yorumu yapmıştım, "Geçtiğimiz yıl kitabı, ilk kitabı okuduktan kısa süre sonra Sis ve Öfke Sarayı'na başladığım için ilk kitabın etkisinden çıkamadığımı düşünüp, ikinci kitabın selameti için yarıda bırakmıştım. Her şey o kadar hızlı başladı ki... Bu kitabın hala Dikenler ve Güller Sarayı'nın devamı olduğuna inandıramıyorum kendimi. Feyre ve Ryshand fanı birileri oturup hayran kurgu yazmış gibi hissediyorum. Yazar kitabın ilk 150 küsür sayfasını öylesine yazmak için yazmış gibi. Tamlin'i aradan çıkarayım da nasıl çıkarsa çıksın diye düşünmüş herhalde. Üstelik Feyre'nin o canını dişine taktığı aşkının karşısında o kadar öften püften sebepler ki. Yerden yere vuruyormuş gibi oluyor ama kitapta gelişen olaylar içerisinde sunulan sebeplerden tek mantıklısı Hybern Kralının açmak istediği savaşın sebepleri. Feyre ve Ryshand'ın aralarında bir şey olacağı zaten bariz şekilde ortadaydı. Sarah J. Maas bunu önümüze koymuştu başlangıç olarak ama ana yemeğe geçişten önceki ara sıcak nerede? Yanarım yanarım da Amarantha'nın haklı çıkmasına yanarım. "Onu GERÇEKTEN sevmediğini söyle. O vefasız kalbine bunu itiraf et," demişti. Haklıymışsın Amarantha. Bir yorumumda, sırf olay örgüsünü ilerletebilmek için okurun önüne mantık dışı sebepler koyan yazarları sevmiyorum," diye belirtmiştim. Bakalım, belki ilerleyen bölümlerde fikrim değişir. Gerçi hiç sanmıyorum."
İkinci girişimimde de kitabı okuyamayıp bırakmıştım. Bir daha bu yazarın kitaplarını okumam diye tövbe ederken geçen gidip, Cam Şato ve Hilal Şehir kitabını aldım. Seriler övüle övüle bitirilemiyor, belki diğer seriyi sevemedim diye düşünmüştüm. İki gün önce Hilal Şehir geldi, başladım. Okuyabildiğim sayfa sayısı 70. Bu iki günde iki farklı kitap bitirdim. Çerez niyetine okunan, karakterleri her ne kadar sinirine dokunsada insanı yormayan türden kurgular. Bugün Hilal Şehir'i elime tekrar alıp 70. sayfaya gelince benim şalterler tamamen attı. Kitabın arka kapağında da "Cam Şato, Güller ve Dikenler Sarayı'nın büyük yazarı Sarah J. Maas..." yazıyor. Dedim ki başlamadan, tamam bu defa seveceğim. Ben bu yazarı neden bu kadar abarttıklarını buldum sanırım. Birincisi, bana göre gereksiz derecede uzun betimlemeleri Sarah allayıp, pulluyor ve böyle gereksiz abartı betimlemelere, benzetmelere bayılan insanlar az buz değil. Ben betimlemelerden kurguya bir türlü odaklanamıyorum. Betimleme severim ama kendini tekrar edip duran, şişirilen betimlemeleri itici bulurum. Bana bir şey anlatmalı betimleme, şişirilip beynimi yakmamalı. İkincisi, Sarah'nın kitaplarında cinsellik ağır şekilde ön planda. Eh, içine git geller kat, arzu kat kim sevmez ki? Özellikle bizim gibi cinsellik konusunda bastırılan toplumlar ve kişiler ağzı aka aka aşk diye okur. Üçüncüsü, Sarah feminizm üzerinden kadın karakterler yaratıyor. Aşağılık kompleksi midir nedir anlamadım. Yarattığı kadın karakterler benim anlamadığım şekilde acınası ama herkesin istediği, herkesin ağzının suyunun aktığı ve bu kadın karakterleri Sarah öyle bir şişiriyor ki... Bu arada yazdığı karakterlerde hep bir feminist havası var ama karakterlerin feminizmle uzaktan yakından alakası yok. Kadın karakteri metalaştırmayayım derken, cinsel bir objeye çeviriyor. Komik olan kadın karakterler kendisine obje gibi davranıldığında çileden çıkabiliyor ama kadın karakterlerin her gördüğü seksi erkeğe karşı iç sesleri, düşünceleri tiksindirici. Mesela, karakter seksi görünmek için giyiniyor, hatta aynada kalçalarına bakıyor nasıl görünüyor diye diyelim ama biri ona seksi bir şekilde bakınca tiksinç buluyor 😅 Ben Sarah'yı çözdüm. Hani günümüzde feministim diyen ama feminizmi anlayamayan hemcinslerimiz var ya, Sarah işte öyle birisi. Yakışıklı, seksi bir erkek bakarsa kendinden geçer, dış görünüşünü beğenmediği bir erkek geçer bakarsa, vay sapık... Gerçi feminizmin bununla uzaktan yakından alakası yok ama yazarın yarattığı kadın karakterler bana gerçekten itici geliyor. Birde kitaplarında hep ilk başlarda başka erkek veya erkeklerle olup, sonra başka erkeğe dönen kadın karakterler yaratıyor sanırım. Cam Şato içinde aynısını okumuştum, Hilal Şehir de aynı şekilde başladı. Sarah'nın kadın karakterleri bulunmaz hint kumaşıdır ve tüm erkekler onlar için yanıp tutuşur. Kitaba bir badboy görünümlü ama aslında melek melek, diyeceğimiz, seksi, akılları baştan alacak derecede yakışıklı bir erkek karakter koyarsa herkes tadından yiyemez elbette. 🤣 Kadınları düşürdüğü durum o kadar sinirimi bozuyor ki anlatamam. Dengesiz tuhaf karakterler yaratıyor. Yorumda kadınları yermiş gibi görünebilirim ama aslında tamamen yazarın yarattığı kadın karakterlere isyanım.