Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

424 syf.
10/10 puan verdi
Şimdi bir kitap düşünün hayatı baştan sona sana özetleyen, aslında üzücü olaylara çok üzülüp de kendini yıpratmaman, aynı zamanda sevindirici şeylere de aşırı sevinip kendini kaybetmemen gerektiğini bambaşka insanların kader motifi üzerinden anlatan bir kitap... Bu saatten sonra bana sorsalar tek bir kitap tavsiye edecek olsan hangi kitabı tavsiye ederdin diye... Açık ara farkla bu kitap olurdu. Beni zaafı olarak gören bir adam var hayatımda onunla beraber okuduk biz bu kitabı... Beraber işaretler koyduk sayfalar arasında, sonra oturup Bi güzel hayatı konuştuk onunla ... Şimdi gelelim kitaba... Kitap bana büyük bir teslimiyet kazandırdı hayata dair... Dedi ki "Hayatta ne gelirse gelsin başına dur hele acele etme devamını bekle... Hayat gebe belki çok daha güzellik barındıran şeylere..." bunu hayatıma ne oranda geçirebilirim bilmiyorum ama kitabın üzerimdeki etkisi daha çok taze olduğu için şimdilik Bi sukunet hali var üzerimde. Tam teslim olamadım hayata ama olma çabam var içimde görüyorum. Bu kitap bana çok şeyleri sorgulattı. Mesela kader motifi kendini devam ettirmek ister mevzusu... Bazen hayatımızda öyle noktaya geliriz ki aslında bizi çok mutlu edeceğine inandığımız şeyler gelir başımıza ama korkarız o kararları almaya ... Bildiğimiz yolda düşe kalka yürümeyi bilmediğimiz yolda konforla yürümeye tercih ederiz. Ne garip dimi... Çünkü Yazarın da dediği gibi alıştığımız sahada savaşmak her zaman daha kolaydır. Anılarımızı sorgulatıyor yazar bazen de, bilinçdışının aslında kaderimizi yazan bir yazar olduğunu anlıyoruz. Dönüyorum çocukluğuma, daha genç yaşlarıma... Yaşadığım herşey şimdiki beni oluşturdu diyorum. Acaba neler yaşadım da bu kadar güvenmez oldum kimselere... Beni herşeyden çok sevdiğini söyleyen, benle nefes aldığını belirten bir adam girdi hayatıma ama içten içe inanmak istesem de bir yanım hep acabalar yığını oldu gitti. Aynı kitaptaki Mualla hala gibi. İnanmadı o da bir türlü gerçekten sevilebileceğine. Sevilmemeye programlanmıştı Bi kere Mualla, o nedenle de sevilmemek için elinden geleni yaptı. Eşine, kayınvalidesine hatta gariptir evladına bile...Sevilmeyi öğrenmedi ki hiç bir zaman, inanmadı sevmek denen duygunun yüceliğine. Kitabın bu kısmında Muallanın kocasının bu eziyete nasıl da tutsak oldupundan bahsediyor yazar ve diyor ki "Tutsak yaşamanın da keyifli Bi yanı vardır. Böyle durumlarda köle efendi ilişkisi olur . Köle efendisine tutkundur, efendi de kölesine. Bir çeşit bağımlılık. " tam da burada annemle babamın ilişkisini sorguladım. Tam olarak buydu yaşadıkları. Tutsak yaşamanın verdiği keyifti belkide annemi babama bağlayan. Sonra sevgiden bahsetti yazar. Sevginin insanları nasılda yücelttiğini anlattı. Aşk, sevgi insana değer katarmış . Otuzundan sonra daha olgun bir sevginin içine düşünce anladım bunu. Bu sevgi kişiliğimi bile etkiledi. Komiktir yürüyüşüm bile değişti bu sevginin içerisinde. Birbirimize gönülden İYİ diyoruz şu an onunla ve ikimizde daha daha iyi olmak için çabalıyoruz ne güzel. Mesela haklı olma çabamızda yok birbirimize karşı en azından şimdilik. Amacımız haklı olmak değil mutlu olmak ve BEN ONUNLA ÇOK MUTLUYUM... Tam da burada hayatında hiç sevilmemiş kadınlara Bi kere daha yandı yüreğim. Hemde sevilmek en çok kadına yakışırken bu hayatta. Sevgi keşke pandemiye dönüşebilecek bir virüs olsaydı, sarsaydı dünyayı da durdursaydı tüm savaşları, bitirseydi tüm kavgaları, yokluğu, yoksunluğu... Korkuyorum... İnsanoğlunun sevginin önemini hiçbir zaman anlamayacak olmasından. Bizler maalesef ki hep çok sevinmenin mutlu olmanın sonrasında kötülük getireceğine inandırılarak büyütüldük. Bütün sevinçlerimizin Bi yanı buruk kaldı. Sonrasında başımıza kötü bişey gelmesinden korktuğumuz için. Çok gülen çok ağlar dediler bizde bundan sonra yakıştıramadık kendimize gülmeyi, sevinmeyi hatta SEVMEYİ VE SEVİLMEYİ bile... Sonrasında yazar çocukken neye inandırılırsak kendimizi bu bağlamda ona göre şeylere layık gördüğümüzden bahsediyor. Oturdum çokça düşündüm ben neye layığım diye. Tam da bu kısımda yazarın verdiği örnekler içimi dağladı. Oysaki gerçekten insan en büyük kötülüğü kendisine yapıyormuş dedim. Ve yepyeni kararlar aldım hayatıma dair. Her şeyin en güzeline layık olduğuma zorda olsa inandıracağım bundan sonra kendimi. Kitapta alinin annesine öyle çok acıdım ki. İçim en çok da ona ezildi belkide. İnsan ezilmeye alışmayagörsün... Çünkü ezilmeye alışkın insanın karşısında herkes cellat kesilip kelle koparmaya çalışıyor. O kadıncağız da ailesinden hep ezilmeyi, hor görülmeyi öğrendi. Evlendi eşi hep ezdi, hor gördü, dövdü, sövdü... Bundan sonra saçını değil Süpürge etmek , bedenini paspas eylesen insanlara kimse baş tacı yapmaz seni. Yapmadılar da alinin anacıpını ölüp gidene dek. Öyle işte acılarla dolu hayatlar ve sonu bambaşka yerlere çıkan yollar... Uzun lafın kısası bu kitabı okumak ölmeden önce yapılması gerekenler listesine yazılmalı...
Kırmızı Pelerin
Kırmızı PelerinGülseren Budayıcıoğlu · Doğan Kitap · 20221,822 okunma
·
69 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.