22. Yaşım.Hayatın acemisi bir köy okulu öğretmeniydim.Köydeki herkes kucağını açardı bana.Her sabaha bir esnafın selamı, öğleye bir annenin gözlemesi eşlik ederdi benimle.
Azığım bereket ve hayretti çokça kez. Şükredip, bu sevgiyi katık eder, umutla sürerdim kelimeleri dilime...
Kiminin saçını okşar, kiminin kanayan dizini sarardım.Yuvası olmayana ana, bacısı olmayana deva olayım isterdim.Olmuşumdur da belki kimbilir... İkindi vakti ağır ağır çıkardım yuva dediğim okuldan.Gözler ve adım adım tanımaya çalışırdım içimdeki huzurlu o köyü... Hayatımın en güzel masalı anlatılırdı burada yaşadıkça kulaklarıma...
Bir Gönül vardı mesela ; heyecanla senin
adın Mutluluk derdi. Elinde cezvesi, cezvesinde kakuleli kahvesi, hazır etmiş beklerdi.Sokağa adım atar atmaz yakalardı beni kolumdan.Böyle telaşlı bir yaşamak sevdası ve kakule tatmamıştım o güne kadar.
Meğer Mevlâ ve Gönül o köyde şifasını sunarmış bana..
9 yaşında bildim hastaneleri ben mapushaneler gibi...
Allah kimseye vermesin illeti,
Çocukluğun kabusu gibi...