Gönderi

AŞKTA ESAS OLAN ÖZÜ BULMAKTI.
Sevgiliden gelen ezaya tahammül edebilmekti âşıklık. Meryem, o merdivenlerin ilk basamağındaydı. Hayat müzeyyin, yaşamak muhteşemdi. Sevgi denen muhteşem okyanus sadece insan kalbine yerleştirilmişti. Hiçbir göl, hiçbir ırmak, hiçbir deniz onu geçemezdi. Var edenin yansıması sonsuz bir okyanusken onun dışındaki sevdalar deryada damla kalırdı. O sebeple doyuramazdı insanı; saramaz, kucaklayamazdı. Çünkü kalbi onca çeken ve çelen şey içinde nefsin hoşuna giden her şey sönüp gidiciydi. Güzellik gidici, gençlik sönücü, güneş batıcı, çiçek solucuydu. Her ne varsa insan kalbini celbeden, batıp yiticiydi. İnsan kalbinin bunları sevmek için yaratılmadığını, bu sebeple bunların hiçbiriyle tatmin olamayacağına anlamıştı Meryem. Sadece Mahbub-u Bakinin muhabbetiyle tatmin olabilen kalpler, batıp kaybolan şeylere, makamlara ve servetlere bağlanamazdı. İnsan gitmeyene, yitmeyene, bitmeyene hasretti. Aşkın içeriği oydu. Sönüp gidenler ve yitip kaybolanlar aşkı tanımlayamazdı. Güneşin, yıldızın, günün ve gecenin yitip gidişini seyreden İbrahim Nebi ne güzel anlamış ve tanımlamıştı her şeyi: "Lauhubbil afilin!" "Batıp gidenleri sevmem."
··
25 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.