Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

280 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
'' Belki de başlangıç, güzel şeyler meydana gelinceye kadar güzel şeyler olacağını söylemektir.''
Gizli Bahçe
Gizli Bahçe
,
Frances Hodgson Burnett
Frances Hodgson Burnett
Kitabın yazarı Frances Hodgson Burnett, çocuk kitapları da yazan romantik bir yazar. Küçük Lord Fauntleroy , Küçük Prenses  ve Gizli Bahçe adlı üç çocuk romanıyla tanınıyor. Yazarlık kariyerine 19 yaşında, ailesinin para kazanmasına yardımcı olmak için dergilerde öyküler yayınlayarak başlamış. Yaşadığı dönemde güçlü bir kadın yazar olarak tanınmış, bazı edebiyat toplantılarına ev sahipliği yapmış. Çocukken gördüğü fakirliği bir daha yaşamamak için sürekli yazmış, ailesini de bu şekilde geçindirmiş. Hatta ona ‘’yazı yazan makine’ bile denmiş. Kitabımız Hindistan’da emrine verilmiş kölelerle yaşayan, annesi tarafından ihmal edilen küçük ‘’Bayan Mary, çok da aksi’’nin hikayesini anlatıyor. Öyle çok ihmal edilen bir çocuk ki evde tüm aileye, hizmetçilere bulaşan koleradan sağ kurtuluyor. ‘’Bana kalırsa bir kere olsun kızın yüzüne doğru düzgün bakmamıştır bile. Ayah’ı (bakıcı) öldüğünde küçük kızı düşünecek kimse kalmadı. Evden kaçarken onu o ıssız evde yapayalnız bırakan uşakları düşünsene...’’ Mary görevliler aracılığıyla İngiltere’de yaşayan eniştesi Archibald Craven’ın yanına, Misselthwaire Malikanesi’ne yolculuk yapıyor. Archibald Craven, huysuz, çirkin bir adam. Öyle şanslı ki çok güzel bir kadın onu çok sevmiş, çok güzel bir evlilikleri olmuş. Birbirlerine öyle düşkünlermiş ki yapayalnız olabilecekleri bir bahçe yapıp o bahçede kitaplar okumuş, sohbetler etmişler. Ancak Archibald hayat arkadaşını 10 yıl önce kaybetmiş ve o günden sonra yaşayan ölüye dönmüş. Öyle üzülmüş ki doktorlar tımarhaneye kapatılması gerektiğini bile söylemişler. Yaşadığı acı kayıptan sonra biricik eşiyle yaptıkları o özel bahçenin kapılarını kilitleyip anahtarı da kimse bulamasın diye toprağa gömmüş. Mary uzun bir yolculuğun sonunda 100 odalı, çoğu da kilitli olan o ıssız malikaneye geliyor. Kendine ayrılan odaya yerleşiyor. Şimdiye kadar bir ayah (bakıcı) tarafından giydirilmiş, bakımları yapılmış olan Mary, kendine yardımcı olacak olan Martha’yla bazı çatışmalar yaşıyor. Kendi bilgisine göre Martha ona her şeyde yardım etmekle ‘görevli’, ama Martha Mary’nin onun çoktan yapabilmesi gereken şeyleri yapamadığını görünce onun adeta ‘yarım akıllı’ olduğunu düşünüyor. ‘’Annem her zaman zengin çocukları nasıl olup da aptallaşmıyo anlamıyom der. Bakıcıları tarafından yıkanıp giydiriliyo, yavru köpekler gibi gezmeye çıkarılıyolar! (25)’’ Üzerine düşünülmesi gereken bir cümle bu. Mary yetersiz görülmenin de hırsıyla kendi kendine bir şeyler yapmaya, yaptıkça da insanlarla iyi iletişim kurabilmeye başlıyor. Martha 14 çocuklu bir ailenin kızı. Martha’nın yaşadıkları, anlattıkları Mary’nin şimdiye kadar yaşadığı hayata çok yabancı bu yüzden Mary onun anlattıklarını ilgiyle dinlemeye başlıyor. Mary’nin birbirlerine sevgi ve şefkatle yaklaşan insanların hikayelerini dinledikçe ruh yapısı da değişiyor. Bu değişimi görmek, sevginin küçük bir kızı nasıl da güzelleştirip canlandırdığını okumak çok tatlı bir his bırakıyor. Ne kadar olumlu değişimler geçirse de eniştesi Archibald’dan da çok çekiniyor, ‘’Benden hoşlanmayacak, dedi Mary sert, soğuk tavrıyla. “Kimse hoşlanmıyor zaten.” Martha yeniden düşünceli düşünceli baktı. “Peki sen kendini seviyor musun?” Martha da vaktinde Mary gibi huysuz, kimseyi sevemeyen biriymiş ancak annesinin sorduğu bir soru onun bazı şeyleri fark etmesini sağlamış: ‘’Seni küçük cadı! Orada durmuş onu sevmiyom bunu sevmiyom diye söyleniyosun. Asıl sen kendini seviyo musun? (59)’’ Martha’nın bir de kardeşi var her şeye yetenekli olan, enerji dolu bir çocuk: Dickon. Mary günlerini Martha’nın, Dickon’un hikayeleriyle, Dickon’la tanışma hevesiyle, yalnız başına bahçeye çıkarak, kendi kendine oyunlar uydurarak geçirmeye başlıyor. Martha’nın onun için aldığı bir atlama ipi onun en büyük mutluluk kaynağı oluyor. Böylece tüm arsayı ip atlaya atlaya dolaşıyor. Malikanenin bahçıvanı Ben ile tanışıyor bu arada, Ben çok aksi bir yaşlı ancak Mary uyumlu bir insan olmaya başladıkça Ben’in de huysuzluğu geçiyor, bahçe ve çiçekler hakkında sohbetlere başlıyorlar. Ben ona kuşların, doğanın dilinden bahsediyor ve aralarında güzel bir arkadaşlık başlıyor. Mary, eniştesi Archibald’ın kilitli bahçesinin varlığını öğreniyor ve dolanırken bir şekilde o ‘gizli’ bahçeyi buluyor. Terk edilmiş o bahçede güzel bitkilerin hayatta olduğunu, şans verilirse eski güzel günlerine dönebileceklerini fark ediyor. Ancak her şeyi gizli yapmak zorunda çünkü çalışanlardan ve eniştesinden bundan dolayı azar yiyeceğini düşünüyor. Zaten eniştesi Archibald soğuk birisi olduğu için Mary’yle başta tanışmıyor, tanıştıklarında da resmi bir şekilde sadece ‘ihtiyaçlarını’ soruyor. Bahçeyi sahiplenmesini meşru kılmak için, Mary ondan ekip dikebilmesi için bir toprak parçası istiyor, Archibald bu istekte biricik eşini hatırlıyor. Neredeyse gülümseyerek: ‘’İstediğin bir toprak parçası gördüğünde, orayı al ve canlandır çocuğum’’ diyor o sert adam. Mary bu güvenceyle iyice yoğunlaşıyor bahçe işine. Bahçe işi sayesinde Dickon’la da tanışıyor. Arkadaşsız, yalnız, huysuz Mary için bir anda bu derece sosyallik çok fazla. Kuşlarla, doğayla, hizmetçilerle arkadaşlık kurmaya başlıyor ve kendisi de şaşıyor bu duruma. Dickon’a söylediği, aslında acı olan bir cümle var: ‘Seni sevdim ve sen sevdiğim beşinci kişi oluyorsun. Hiçbir zaman beş insanı sevebileceğimi düşünmemiştim.’’ Çünkü biz bilmiyoruz, ihmal ediyoruz. ‘’Huysuz, küçük bir kız da kendini yalnız hissedebilirdi; büyük ve her yanı kapalı bir ev, bomboş bir fundalık ve büyük, çıplak bahçeler ona bu dünyada kendisinden başka hiç kimsenin kalmadığını düşündürmüştü. Eğer sevgisini gösteren ve sevilmeye alışık bir kız olsaydı kalbi burulabilirdi.’’ Bahçe, ikisinin mimarlığını yaptığı gizli buluşma alanları oluyor. Kitap buradan devam edecek sanıyoruz ama çok daha güzel bir yere evriliyor, Mary bir gece, geceleri bağırarak ağlayan ama varlığı özellikle herkes tarafından gizlenen Colin ile tanışıyor. Colin’in kim olduğunu söylemeyeceğim, o çok daha güzel bir hikaye :) Colin histerik, şımarık, hastalık hastası bir çocuk. Mary gibi o da yapayalnız kalmış, emrine sadece hizmetçiler verilerek yaşıtlarıyla bile iletişime giremeden büyümüş bir çocuk. Korkuları yüzünden kendini engellemiş, yapabileceği şeyleri bırakmış, kendini odasına kapatıp o güzel baharları ve kışları kaçırmış, insanları hep kendisinden uzaklaştırmış. Mary’yi görmek ona hem mucize hem de ilaç gibi geliyor ve aralarında güzel bir arkadaşlık başlıyor. Başta yaşıt oldukları için ve Colin de Mary’nin kendisi gibi çok şımarık bir çocuk olduğu için, atışmalarla dolu geçiyor günleri ama ikisi de birbirleri sayesinde arkadaş olmayı, sakinleşmeyi öğreniyorlar. Kitap bu kısımdan sonra bize iyi düşünmenin, iyi düşüncenin insana neler katabildiğini, insanın neleri bu sayede başarabileceğini anlatıyor. Çünkü ‘’üzücü veya kötü bir düşüncenin zihninize girmesine izin vermek, kızıl mikrobunun vücudunuza girmesine izin vermek kadar tehlikelidir. İçinize girdikten sonra orada kalmasına izin verirseniz, yaşadığınız sürece ondan asla kurtulamayabilirsiniz.’’ (syf 259) bunun farkına varan Colin ve yoldaşları, sihir toplantıları yapmaya başlar. Onlara göre bu iyi düşünce ‘’sihir’’di ve sihir onların hiç beklemedikleri sürprizlerle karşılaşmalarını sağlamıştı.‘’Colin; ‘’Yeni güzel düşünceler, eski korkunç düşünceleri uzaklaştırmaya başlayınca yeniden hayata döndü, damarlarındaki kan sağlıkla akıp ona sel gibi güç taşıdı.’’Buradan anlıyoruz ki ‘’Aklına tatsız veya cesaret kırıcı düşünceler geldiğinde sadece zamanında farkına vararak bunları uzaklaştırıp yerine azimle hoş ve cesur düşünceler koyan birinin başına çok daha şaşırtıcı şeyler gelebilir. O iki düşünce aynı yerde barınamaz.” Kitap çocuk kitabı olarak değerlendirse de aslında yetişkinlerin daha çok okuması gereken bir kitap. Şeker Portakalı tarzı çocukların bakış açısıyla yazılmış ama yetişkinler için dersler içeriyor. Sevgi ve inancın “sihir” adı altında elle tutulabilecek kadar somutlaştırılması, baharla, bitkilerle ve hayvanlarla özdeşleştirilmesi sadece çocuklara değil, büyüklere de yaşama sevinci aşılayabilecek kadar güzel. Ben kitapta aile olmanın, özellikle ebeveyn olmanın, sahip olduğun ve senin ilgini bekleyen şeylere, bu kendi bedeninse bile, gereken ilgiyi vermenin önemini anladım. Sevgisizlik yaşayan iki çocuğun, bir gizem sonucunda bir araya gelince birbirlerini nasıl daha iyi bir hale getirdiği sürecine şahit olduğumuz romanda, sevginin onarıcı bağı onları kurtarıyor, iyi bir insan olmayı, kendilerine ve çevrelerine iyi gelmeyi yaşayarak öğreniyorlar. Çocukların birbirlerini iyileştirmesi, etrafındakileri de iyileştirmelerini okumak çok güzeldi, hikaye farklı farklı yerlere dağılıp sonunda çok güzel şekilde bağlandı. Sizin de üstünüzde güzel bir etki bırakacağına inancım tam. Sizin de içinizde bir yerlere dokunup size ihtiyacınız olan konularda cesaret verecektir. Şimdiden iyi okumalar. Kitapta geçen, Colin’in Mary’yi her gördüğünde söylediği, çok hoşuma giden bir iltifat var; “Dışarı çıkmışsın! Üzerinde yaprakların o güzel kokusu var.” Belki bir yerlerde işinize yarar :)
Gizli Bahçe
Gizli BahçeFrances Hodgson Burnett · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20217,4bin okunma
·
1 artı 1'leme
·
467 görüntüleme
Turkatsz okurunun profil resmi
Bu kitabı ilk okuduğum zaman, içim sımsıcak olmuştu, bahar gibi hissediyordum yüreğimi, çok beğenmiştim. İkinci kez tekrar okuduğumda, aynı hisler pekişti, sevdiğim bir eserdir. Kaleminize sağlık. :)
Esin Nur Evgin okurunun profil resmi
Aynı şeyleri hissetmenize gerçekten çok çok sevindim, incelemeyi yazarken içim günlük güneşlikti ve bu hissi karşıya vermek istemiştim 🧚🏻‍♀️ okuyup beğenmenize çok sevindim, teşekkürler 🧚🏻‍♀️🙏
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.