Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Para, ardından "devlet”i sürükleyerek insanlığın yaşamına girdi ama kısa sürede, bir değişim değeri olarak onun da bir fiyatı olması gerektiği anlaşıldı. Bir başka deyişle, para varsa, onun fiyatı olan “faiz” de olması gerekiyordu, Faizin organize bir şekilde ekonomik ilişkilerin içine girdiği ortaçağ dönemlerinde, elde ettikleri büyük kazançları kasalarında, keselerinde, yastıklarının altında tutmak yerine “rant” elde etme fikrine kapılan büyük tüccarlar paralarını yüksek faizle, zor duruma düşen soylulara veriyorlardı. Bu yolla, büyük faiz gelirleri elde etmeye başlamışlar ve her şeyden önemlisi de, ödeme günü gelip çattığında, çoğunlukla ödemeyi yapamayınca da elde avuçta ne varsa tacirlere veriyor, daha da mülksüzleşiyorlardı. Zamanın egemenleri sayılan ruhani liderler ve din adamlarıyla da çıkar ilişkisine giren bu büyük tacirler, işi daha da büyütüp birer “mal taciri"nden çok, “para taciri" durumuna gelmişlerdi. Her ne kadar, faizin organize bir şekilde ekonomik yaşamın içine girmesi ortaçağın karanlıklarına uzansa da, ortaya çıkışı elbette hemen hemen para kadar eskiye dayanır. Bu nedenle, faizin başlangıcı, ortaçağ karanlıklarından çok daha öncesine, Lydialıların “para”yı bulmalarından kısa bir süre sonrasına dayanır. Dolayısıyla, neredeyse, “para” ile “faiz”i yaşıt olarak kabul etmek doğru olacaktır. Bu dönem, insanlığın artık Olympos Dağı'nın tepesindeki tanrılardan çok, her şeye “gücü” yetmeye başlayan “para"ya daha çok inanmaya başladığı dönemdir.
·
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.