Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Ayasofya!
Ayasofya, her zaman şeriatçıların bir bahanesi ve kavga nedeni oldu. Neydi Ayasofya'nın önemi? Bu kavga daha ne kadar sürecekti? Bu soruların yanıtını biraz daha net alabilmek için tarihe bakmak gerekiyor. Ayasofya, 24 Ekim 1934'te, Atatürk'ün emri ve Bakanlar Kurulu Kararıyla müzeye çevrildi. Aradan geçen 60 yıl boyunca, şeriatçı güçler Ayasofya'da namaz kılmayı kendilerine bayrak yaptılar. Hemen karşısında Sultanahmet Camii gibi bir şaheser ve hemen yakınında üç-dört cami daha dururken Ayasofya'nın ibadete açılmasının istenmesi, amacın, ibadethane gereksinimini karşılamak olmadığının elbette ki, en büyük kanıtı. Peki, amaç ne? Amaç, şeriatçıların bir zafer göstergesiyle taçlandırılması... Bunu nereden mi çıkartıyoruz? Tarihten. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u fethettiği zaman 21 yaşındaydı. Zafer tacının en önemli göstergesi, Bizans'ın en büyük kilisesinde namaz kılmaktı. Yoksa Ayasofya'nın, bir Müslüman ibadethanesi olması Fatih'in pek umurunda görünmüyor. Ayasofya'nın tarihi bunun kanıtı. Tarihçi Sokrates'in de içinde bulunduğu bir grup, Ayasofya'nın Constans tarafından yapıldığını ve 15 Ekim 360 tarihinde açıldığını yazıyorlar. İlk haliyle, kagir duvarlı ve ahşap damlı bir kilisedir. Kentin diğer kiliselerinden daha büyük olduğu için "Büyük Kilise" anlamında, "Megali Ekklisia" deniliyordu. Tanrı'nın oğlunun bir sıfatı anlamına gelen Thea Sofia adı, sonraları Ayasofya'ya dönüştü. Bina, 20 Haziran 404'te çıkan bir ayaklanmada halk tarafından yakıldı. İkinci kez, İmparator II. Teodosios tarafından mimar Ruffinos'a yaptırıldı. 10 Ekim 416'da, ikinci kez ibadete açıldı. Bu tarihten 13-14 Ocak 532'ye kadar, kentin en büyük kilisesi olarak kaldı. Bu tarihte çıkan bir halk ayaklanmasında, diğer birçok binayla birlikte yerle bir edildi. Tahtını kurtaran İmparator Jüstinyen, 23 Şubat 532'de kiliseyi yeniden yaptırmaya başladı. Binanın yapımı, bu kez mimar Miletli İzidoros ve büyük matematikçi Aydınlı Anthemius'a verildi. Daha önce iki kez yandığı için, bu defa olabildiğince ahşap malzemeden kaçınıldı. İmparatorun emriyle Efes, Kizikos, Belkıs harabeleri, Baalbek gibi kentlerdeki harabelerde bulunan en güzel sütunlar, heykeller, binada kullanılmak üzere Ayasofya'ya gönderildi. Kilisenin açılış töreni, 27 Ocak 537'de yapıldı. Dördüncü Haçlı ordusu İstanbul'a girdiği zaman, kilise insafsızca yağma edildi. Mabetteki altın-gümüş bütün süsler yağmalandı. Tamir edilmesine karşın, 14 Mart 1346'da doğu yarım kubbesi yıkıldı ve yanında bulunan büyük kubbenin yarısına yakını da çöktü. Tamire para bulunamadığından, bina 1354'e kadar bu halde kaldı. 1354'te, halka yeni bir vergi konularak bina tamir edildi; ama 1402'de İstanbul'a gelen Kastilya Krallığı elçisi Cilajivo, binayı harap, kapıları düşmüş, yerde yatar vaziyette bulmuştu. 29 Mayıs 1453'te İstanbul Türkler tarafından alındığında kilise camiye çevrildi. Binanın doğu tarafındaki mihrap Kabe'ye yönlendirilerek Cuma namazı burada kılındı. Büyük kubbenin batı tarafındaki küçük kubbeciklerden birinin üstü delinerek buraya, tahta bir minare yapıldı. Fatih, buranın adını Cami-i Ayasofya-i Kebir olarak korudu ve insan resimleri yasağına karşın mozaiklerin üzerine ince bir badana çektirdi, birçoğunu ise açık bıraktı. Sultan Mehmet, Ayasofya'da ilk namazı, 3 Haziran 1453'te kıldı. Daha sonra, güneybatıdaki minare inşaa edildi ve Yıldırım Beyazıd zamanında, kuzeydoğudaki minare yapıldı. II.Selim, Ayasofya'ya iki minare daha ilave edilerek kendisi için de bir türbe yapılmasını istemiş; bu isteği, ancak ölümünden sonra III.Murad tarafından gerçekleştirilebilmiştir. Sultan Selim, Mimar Sinan'la yaptığı inceleme sonunda, neredeyse binaya bitişik inşaa edilmiş bütün binaları yıktırarak Ayasofya'yı yeniden ortaya çıkardı. Büyük bir restorasyona girişildi. Daha sonra, defalarca tamiratlar yapıldı. Ancak en büyük tamirat, 10 Mayıs 1884 tarihinde meydana gelen ve bir dakika süren depremden sonra gerçekleştirildi. Deprem sırasında, daha önce harap olan mozaiklerin bir bölümü de dökülmüştü. Son büyük tamirat ise 1926 yılında yapıldı. Yüksek Mühendis Mektebi profesörleri tarafından yürütülen çalışma sonunda, kubbe bir çemberle bağlandı ve bazı bölümlerine destekler yapıldı. Bina, Atatürk'ün emriyle 24 Ekim 1934 tarihinde, Bakanlar Kurulu Kararına dayanılarak müzeye çevrildi. Binayı çevreleyen yapılar istimlak edilerek çevresi tümüyle temizlendi. İlginç bir uygulamayla, Ayasofya imamlığı kaldırılmadı, bugüne kadar oraya tayin edilen imamlar, başka camilerde vaiz olarak görev yaptılar. Bina, l Şubat 1935 tarihinde resmen müze olarak açıldı. Aynı ay içinde Atatürk, Müzeyi ziyaret etti. Ayasofya mozaiklerinin temizlenmesi için Amerikan Bizans Enstitüsü, 1931 yılında çalışmalara başladı. 1950'lerden bu yana, şeriatçılar durup durup Ayasofya mozaiklerine takılırlar ve bunların sökülmesi ya da üstünün kapatılması gereği üzerinde dururlar. Oysa, Şeyhülislam fetvalarıyla yönetilen Osmanlı döneminde; Ayasofya'yı gezen Slazenberg (1848), Lord Sandwich (1738-1739), Evliya Çelebi gibi gezginler, mozaiklerin açık olduğunu görmüşler ve birçoğu bunların resimlerini yaparak albümlerinde yayınlamışlardır. Evliya Çelebi, 17. yüzyılda bu mozaikleri "...kubbelerin hepsinin içlerinde altınlı mineden resimlerle... ve başka insan resimleri yapılmıştır ki dikkat gözüyle seyredenlerin hayretlerinden, parmakları ağızlarında kalır..." diye anlatır. Şeriatçılar, kendilerini yeterince güçlü hissetmedikleri zaman Ayasofya'ya yaklaşmıyorlar. Ancak, Erbakan, meclise girdiği 1969'dan itibaren konuyu gündeme getirip duruyor.
Sayfa 94 - Toplumsal Dönüşüm Yayınları /3.Baskı 2010Kitabı okudu
·
78 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.