Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Babaannemi izlerdim çocukken, bostanında. Kızar gibi söylenirdi kabaklarına, “Ahhh, seni utanmaz. Sardın mı yine kollarını?”. Bilindik bir hikaye vardır. Kavak ağacı ile kabağa dair. Heybetli ama bir o kadar da gösterişsiz kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe, heyecanla boy veren kabak, kavak ağacına sarılarak yükselmeye devam etmiş, etmiş.. Bahar yağmurları suyu, güneşin ışıltısı yaşam enerjisi olmuş. Toprağın tüm bereketiyle, kavağın gövdesine dolanarak hızla büyümüş de büyümüş. Günlerden birgün, kavak ağacına yaklaşan boyunun da büyüklüğüyle dayanamamış, sormuş kavağa: “Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?” “On yılda..”demiş kavak. “On yılda mı?” diye gülmüş, çiçeklerini gökyüzünün ışıltısında sallayan kabak. “Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim,bak!” “Doğru” demiş, kavak. Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârlarıyla.. “Ulu” kabak üşümeye, yapraklarını dökmeye başlamış. Soğuklar arttıkça da küçülmüş de küçülmüş.. Sormuş endişeyle kavağa: “Neler oluyor bana ağaç?” “Ölüyorsun..” demiş kavak. “Niçin?” “Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için..” Çabucak “büyümek”, olmak istiyoruz. Yanılsamalar dünyasında bu mümkünMÜŞ gibi. Gerçek şu ki, mümkün değil. Hiçbir şey geceden sabaha olmuyor. Çaba, emek, dirayet istiyor. İnanç, tutku, süreklilik istiyor. Uyum, ahenk, saygı istiyor. Etikete bakıp “oldu” sanmayın, her baharın bir sonu var.
·
16 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.