Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

112 syf.
·
Puan vermedi
Depresyonun Pastoral Prensesleri
Kadınlarda depresyonun görülme oranının erkeklere göre daha yüksek olduğu yıllardır değişmeyen bir tespittir. Kadınların özellikle üreme açısından geçirdiği evreler, sosyo-ekonomik sorunlar, modernleşmeyle beraber kadına ve erkeğe gelen yeni tanımlamalar kadını depresyona daha yatkın hâle getirir. Depresyonlarını kalemleriyle deşerek gürül gürül kanamalarını sağlayan Sylvia Plath, Anne Sexton gibi sanatçıların hayatlarına yapılan incelemeler ve biyolojik kuramlar kitabı daha anlaşılır kılmaktadır. Uygun sağaltım alsa bile major depresyonu olan kadınların bir grubunda adet döngüsünün luteal evresinde depresif belirtilerde alevlenme, yineleme veya yeni semptomların ortaya çıktığı görülmüştür. Bazen dürtü kontrolünde azalma ve hastaneye başvurularda ve özkıyım girişimlerinde artış gözlenir. Yonkers ve White (1992) etkin antidepresan sağaltım ile iyileşme gözlenen bir grup depresif kadın hastada premenstrüel evrede disfori ve irritabilitede artış gözlemlemişlerdir. Endicott (1993) depresif kadınlarda premenstrüel evrede sosyal geri çekilme, öfkenin kontrol edilememesi ya da özkıyım düşüncelerinde artış olduğunu bildirmiştir. Kornstein'in yaptığı bir çalışmada (2001) kronik depresyonu olan kadınların yarısında premenstrüel evrede depresif duygudurum, irritabilite ve duygusal oynaklık gibi semptomlarda alevlenme gözlenmiştir. (KLİNİK PSİKİYATRİ 2004:Ek 2:70-74) "Günlükler" ve "Sırça Fanus" eserlerini ele aldığımızda Plath'in akıl hastanesinde geçirdiği günler ve ilaçların kendisine etkisi bu bağlamdaki görüşü destekleyen örneklerdir. Her ne kadar kabul edilmek istenmese de çocuk sahibi olamamak da depresyonu etkileyen önemli faktörlerden biridir. Fakat hatıratları okuduğumuzda Plath'in çocuk sahibi olmasının onu mutlu ettiğini ama depresyonunu aşmaya yetmediğini görüyoruz. Erken yaşam dönemlerinde ayrıcalıklı olmak ve yüksek eğitim düzeyinin depresyona karşı koruyucu olduğu söylenmektedir. Bu sosyal değişkenlerin özellikle Doğu Avrupa'da ruhsal hastalıklar üzerindeki etkisinin daha farklı olduğu belirtilmektedir (Gilman ve ark. 2002, Kessler ve ark. 1997, Lundberg 1993, Power ve ark. 1997). Kadınlarda depresyon yaygınlığının yüksek bulunması da biyolojik değişkenlerden çok eğitim ve toplumsal olanaklardan yeterince yararlanamama gibi toplumsal değişkenler çerçevesinde değerlendirilmelidir. Doğu Avrupa'da Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Rusya'da yapılan 12053 erkek ve 13582 kadını kapsayan geniş ölçekli bir araştırmada toplumsal eşitsizliklerle hem kadınlar hem de erkeklerde görülen depresyon arasında güçlü bir ilişki saptanmıştır (Nicholson ve ark. 2007). Özellikle eşitsizlik mağduru erkeklerde diğerlerine göre beş kat fazla orada depresyon görüldüğü bildirilmektedir. Toplumsal farklılıkların özellikle Doğu Avrupa'da ekonomik koşulların ve eğitim olanakları üzerinde güçlü etkiye sahip olduğu belirtilmektedir. Rusya ve Polonya'da daha belirgin olmak üzere tüm ülkelerde, kadınlarda daha yüksek yaygınlık oranları elde edilmiş olmakla birlikte bu sonuç cinsiyet farklılıklarına bağlanmamıştır. Toplumsal olanakların bu ülkelerde diğer doğu Avrupa ülkelerine göre daha kötü olduğu, cinsiyet temelli bir yaklaşımın tartışmayı daraltıcı olacağı vurgulanmıştır (Nicholson ve ark. 2007). Kadının ve erkeğin arasında modernizmin durduramayacağı türden farklılıklar olmasına rağmen kendini gerçekleştirebilmiş her insanın depresyon ile baş edebileceği düşünülebilir. Kitaptaki Virginia Woolf, Charlotte Brontë, Tezer Özlü, Sylvia Plath ve Anne Sexton örnekleriyle depresyonun kadına yansıması somutlanmış, depresyonun tanımlaması yüzeysel olarak belirtilmiştir. Kaynakça: jag.journalagent.com/z4/vi.asp?pdir=... dergipark.org.tr/en/pub/humanita... scholar.google.com/scholar?hl=tr&a... scholar.google.com/scholar?start=0...
Kadın ve Depresyon
Kadın ve DepresyonCem Mumcu · Okyanus Yayınevi · 200248 okunma
·
537 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.