Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

DEPRESYONUN PSİKANALİTİK TEDAVİSİ Depresif bir hastayla nasıl uygun şekilde davranılacağını tartışmanın zamanı geldi. Öncelikle depresif bir hastanın depresyonunun narsisistik bir nevrozun yetmezliği olduğunu düşünüyorsanız ya da tam tersine depresyonun başlı başına bir varlık olduğunu düşünüyorsanız bunlara aynı şekilde davranmayacağınızı kabul etmeniz gerekli. Size, depresyon ister psikotik olsun ya da olmasın, uğraştığımızın, depresyondaki kişi değil, her zaman depresyonun arkasına saklanan narsist kişi olduğunu söylemekten çekinmiyorum. Ben doğrudan üzüntüyle ilgilenmiyorum, üzüntüye yol açan yanılsamanın kaybı ve acı hayal kırıklığı ile uğraşıyorum. Böylece ister ilk defa bana danışmaya gelen depresif bir hasta olsun ya da tedavisi sırasında bunalıma giren bir hastam olsun karşısında dört temel görevi başarmak zorunda kalacağımı söylüyorum kendi kendime. İlk görev – en zoru – onun narsisizmiyle ilgilidir. En zoru diyorum çünkü bu, Ego’nun yeniden örgütlenmesi işidir. Bu, kendini farklı şekilde sevmeyi öğrenmekten başka bir şey değildir. Narsisizm ve depresyon, iki büyük Ego bozukluğudur. Ego sevginin, yanılsamanın ve üzüntünün yeridir. Ayrıca bugün üzüntüyü tanımlamam gerekse, Ego’nun idealize edilmiş kendilik imajının kayboluşunu içsel olarak algıladığında yaşadığı duygu olduğunu söylerdim. Yani, ilk görev: narsisizmi tedavi etmektir. İkinci misyon, çocuksu yanılsamanın aşırı değeriyle ilgilidir. Analist hasta ile birlikte, yanılsamanın ortaya çıktığı duygusal bağlamı keşfetmesi ve yavaş yavaş onu yatıştırmayı öğrenmesi gerekecek. Üçüncü misyon, narsist ve depresif hastanın saldırganlığı ile ilgilidir. Depresif hastalarımla ilk görüşmelerimde anladığım, üzüntülerinin arkasında nefret olduğudur. Peki neden nefret? Depresyondaki insan neden nefret eder? İster gizli, isterse acısını üzüntüye ileten depresif ruh halinin karakteristiği olsun, nefret, hayal kırıklığını bir adaletsizlik, bir ihanet, iyiliğinin çalınması olarak deneyimleyen depresif kişinin kör tepkisi olarak kalır. Sonunda kendime atadığım dördüncü görev, depresyonda olanın saplantılı hale getirilmesiyle ilgilidir. Ona olumsuz düşüncelerinin takıntılı ve zorlantılı karakterini göstermek istiyorum. Sorun, düşüncelerin içeriğinden çok, zorlayıcı, kontrol edilemez ve son derece kısır karakterleridir. Düşünceler olumsuzdur çünkü olumsuz bir ruh hali ile doludurlar. Sorun, olumsuz düşünceleri bastırmak ve onları olumlu düşüncelere dönüştürmek değil, sorun, kişinin kendisi hakkında olumsuz düşüncelere dalmasına yönelik marazi, mazoşist zorlantıyı azaltmaktır. Hasta bize “karanlık düşüncelere kapılmaya engel olamıyorum” dediğinde, cümlesinin ikinci bölümünün; “engel olamıyorum…” ilkinden daha önemli olduğunu bilmelisiniz. Bir psikanalist olarak kendime atadığım dört görev depresif düşünceler içinde yatan dört çocuğu tedavi etmektir: narsist ve zalim çocuk, kendi kendinin hayalini kuran çocuk, öfkeli ve huysuz çocuk ve son olarak, kendisi hakkında düşüncelere dalan çocuk. Şimdi bu metni, depresyonla ilgili olarak biz analistler hakkında son bir açıklama yaparak bitirmek istiyorum. Genel olarak çalışmanın depresyondan kaçınmak için mükemmel bir çare olduğunu biliyoruz, çünkü bu, benlik ve dış dünya arasında aktif bir alışverişi içerir. Mübadele olduğu sürece, depresyon olamaz. Hastalarımızla yaptığımız çalışmayı sıklıkla kendi depresyonlarımızı iyileştirmek için kullandığımızı kendimize söyleyemez miyiz? Her gün yaptığımız dinlemenin yalnızca kalıcı bir otoanaliz olmadığını, her şeyden önce ötekinin psişik mevcudiyetine, her birinin bizden maksimum kullanılabilirliğimizi talep ettiği çok sayıda ötekinin mevcudiyetine sürekli olarak yenilenen bir uyum olduğunu unutmayalım. Hastamın şikayetini dinlerken kendimi unutuyorum ve tuhaf bir biçimde her zamankinden daha çok kendim oluyorum.
J.D. Nasio
J.D. Nasio
·
45 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.