Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

176 syf.
·
Puan vermedi
ÇIPLAK, YALNIZ VE SAVUNMASIZ
Teknolojinin sanayi devrimiyle birlikte başlayan çok hızlı gelişimi günümüzde artık çok hızlı ile tarif edebileceğimizin bile öteye geçmiş halde. Bu durum hayatımızın her alanında kendini artırarak ve hiçbir davet beklemeden göstermeye devam ediyor. Kitabımızda bu durumun başlıca iki unsuru olduğundan bahsediyor; sosyal medya ve insansız hava araçları. Söz konusu iki unsurun hayatımıza girmesiyle birlikte mahremiyet kavramı her gün daha fazla talan edilir hale gelmiştir. Her ikisi de benzer şeyleri yaparken ancak farklı yolardan yapmaktadır insansız hava araçları bunu rızamızı almadan yaparken sosyal medya bunu bizzat bizim rızamız dahilinde gerçekleştirmektedir. "Bazıları toplumsal parçalanmadan yeni medyayı sorumlu tutarken, Bauman sürecin karşılıklı işlediğini söyler. Buna göre yalnızca veya zorunlu olarak sosyal medya toplumsal parçalanmanın bir sonucu değil, aynı zamanda toplumsal parçalanma da muhakkak ki sosyal medyanın sonucudur. Bauman tüketimciliğin toplumsal bölünmeler ve toplumsal kimlik üretimi ile ortak yaşama biçimlerini bıkıp usanmadan ortaya sermiştir. Burada ki paradoks, tüketim tüketicilere keyif veren bir cazibe gerektirirken, bu cazibenin kendisinin aslında kitlesel ölçekte sistematik gözetimin sonucu olmasıdır. " Modernleşen dünyada geçmişe göre birçok şey hızlı bir şekilde meydana geliyor. Buna ayrılıkla, ilişkiler ve yalnızlıklar da dahil. Bu durumun farkına varan ilk kişi ise Harvard eğitimini yarım bırakmış, günümüzde dünyanın en zenginleri listesinin vazgeçilmez yüzü olan Mark Zuckerberg'tir. Kendisi 2000'li yılların başında geliştirmiş olduğu ve sadece Harvard öğrencilerinin kullanımına sunmuş olduğu bir uygulama ile günümüzdeki Facebook'un temellerini atmıştır. Bu sürecin devamında ise mahremiyet hakkımızı kendi rızamızla katlettirir hale gelmiş olmamızı kitap çarpıcı bir biçimde gözler önüne seriyor. Başka bir bakış açısı ile yaklaştığımızda ise mahremiyetimiz karşılığında harika edinimler elde ettiğimizi düşünerek mahremiyetimizi kaybetmeye rıza gösteriyoruz. Belki de kişisel bağımsızlığımızı mezbahaya kendi ellerimizle göndermemiz için bize uygulanan baskı o kadar kuvvetli ki ve durumumuz bir koyun sürüsünün durumuna o kadar benziyor ki ancak birkaç istisnai insan dışında akan bu sele durabilecek hiç kimse yok. Kitapta verilen oldukça çarpıcı olan bir örneğe göre; "Vancouver'daki sokak ayaklanmalarını fotoğraflayan bir serbest fotoğrafçı olan Rich Lam'ın, tutkuyla öpüşürken (yanlışlıkla) çektiği bir çifti araştırıp bulması yalnızca bir gününü almış." Görüldüğü üzere insanlar mahrem anlarını kamuya açık bir alanda onların tüketimine açık bir şekilde meydana getirebiliyor. Bu görüntülerin sayısız sunucuların herhangi birinde kayıtlı olduğu için artık o anın "internete" unutturulması imkansız hale geliyor. Yani küreselleşen dünyada bireyselleşen insanların kendini bir gruba ait görme, birileriyle sözüm ona bağ kurma isteğinin çok ağır bir bedeli olduğu çok açık bir şekilde ortaya konuyor kitapta. İnsanların kendilerine ait mahrem anları çılgınlar gibi sosyal ağlar arasında saçmasına ilişkin olarak insan psikolojisi incelendiğinde ortaya konulduğu tespit edilen sonuç, ifşa edilme korkusunun fark edilme hazzı tarafından bastırıldığı gerçeğidir. Sosyal medyanın hepimize sunmuş olduğu artan görünürlük vaadi ile insanın başkaları tarafından görülüp farkedilme, toplum tarafından kabul görme ve dolayısıyla anlamlı bir hayada sahip olma arzusu tetiklenmektedir. Bir kimsenin yaşamını bütün ayrıntılarıyla birlikte herkesin ulaşabileceği bir mecrada kayıt altında tutmak -kovulma tehdidini uzak tutmanın etkili bir yolu olduğu kadar-- dışlanma hastalığına karşı kullanılabilecek en iyi önleyici ilaç gibi görünüyor; gerçekten bu öyle cezp edicidir ki, riskli bir toplumsal varoluşu yaşayanların ancak küçük bir kısmı kendini buna direnebilecek kadar güçlü hissedebilir. Josh Rose'a göre, "internet bizim insanlığımızı çalmıyor, onu yansıtıyor. İnternet içimizdekine sahip olmuyor, onu dışarı gösteriyor." Bu tespit belki de kitap boyunca karşılaştığım en vurucu tespitlerden biriydi zira günümüzde insanlar sosyal medyanın kendilerini yansıtmadığını iddia etseler bile yaptıklarıyla içlerinde bastırılmış olanın çok net bir biçimde dışa vurumunu gerçekleştirdiklerini söylemek mümkün. Bu durumu daha net ifade edebilmek adına aktif bir biçimde sosyal medya kullanan bir genç kızı ele alalım. Kendisinin profiline girip takipçi ve takip edilen profillerine baktığımızda bunların ilgi duyulan, ilgi beklenilen ve ilgi görülen şeklinde üç başlık altında toplamak mümkün. Bunlardan ilgi duyulanları ele aldığımızda ise bunların içerisinde hoşlanılan karşı cinsler ve öykünülen hemcinsler olduğunu görmek mümkün. Öykünülen hemcinslerin ekseriyeti ise günümüzün rağbet gören mesleği olan influencerlardan oluştuğu göze çarpacaktır. Hikayemizdeki genç kızımın birçok konuda takip ettiği bu kişinin sahip olduklarına sahip olmak istediği halde, mahremiyet ihlallerinden ona bahsetmeye başladığınızda benim değil onun mahremiyeti ihlal ediliyor demekten geri kalmayacaktır. Yani demem o ki, siz gidip bu profildeki bir insana durumun vehametinden bahsetseniz bile kendisi belki de yerinde olmak istediği o influencer'ı kendisine kalkan olarak kullanıp bir inkar sürecine girecektir. Ama işin esasında yaşamak istediği hayat, olmak istediği kişi öne sürmüş olduğu influencerdır ve o influencer bir noktada inkarcımızın bilincini tamamlayan bilinç dışının dışa vurumu konumundadır. Önceleri görünmez olan herkesin mahremiyeti, herkesin içsel yaşamı şimdilerde kamusal sahnede ifşa edilmesi gerektiği hatırlanırsa, kendi görünmezliğini önemseyenlerin yadsınmaya, dışlanmaya veya bir suç işlediğinden kuşkulanılmaya mahkûm olduğu anlaşılabilir. Fiziksel, sosyal ve ruhsal çıplaklık, günün gereklilikleridir. Aksi durumda kişinin toplumdan soyutlanması ve hatta gözetimden kaçındığı için sakladığı bir şeyler olduğu düşüncesi diğerleri arasında yayılmaya başlayacaktır. Bu duruma başkaldırma arzusuna sahip insanların baskısını hissettikleri tehdit toplum tarafından kabul görmemeye kadar gidebilmektedir. Kitabı genel olarak ele aldığımızda, günümüzde kimsenin dilinden düşmeyen sosyal medyanın hayatımızı nasıl gözetime açık hale getirdiği gerçeğinin sosyolojisini ve psikolojisini net bir şekilde görebilmekteyiz. Kitabı okurken her okuduğum sayfada kendimi daha çıplak, daha yalnız ve daha savunmasız hissettim.
Akışkan Gözetim
Akışkan GözetimZygmunt Bauman · Ayrıntı Yayınları · 2013238 okunma
·
25 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.