Amerika'nın Büyük Okyanus kıyılarında, Avrupalıların fetihlerinden önce gelişen kültürler. Hıristiyanlık dönemine, tarihsel açıdan denk düşer; ama bu kültürler, Mısır'ın ve Mezopotamya'nın eski uygarlıklardan çok daha fazla, ilkel düşünüş tarzına bağımlı kalmışlardır. Dünyanın hiçbir yöresinde, uygar bir ırk, doğaüstü güçlerin dehşet verici etkisi altında böylesine kalmamış ve hiçbir yerde insanoğlu, düşman bir dünya karşısındaki güçsüzlüğünü böylesine trajik bir biçimde algılamamıştır. Sözünü ettiğimiz bu kültürler içindeki insan, yeryüzündeki işinin sadece, ölüm ve katil isteğiyle yanıp tutuşan Tanrılara gazaplarını dindirmek için kurbanlar vermek olduğunu ve güneşin de yeniden doğması için, insan kanıyla her gün beslenmesi gerektiğini düşünüyordu. Binyıllık bir dönem bizim kendi uygarlığımızı da iyice zedelemişti. Ne var ki biz, ancak her elli iki yılda bir kıyamet kopacağını düşünüp umutsuzluğa kapılan Azteklere benzer ırkların psikolojisinin ne olduğunu sadece hayal edebiliriz. Genç kadınların, çocukların ve savaş esirlerinin (savaş, çoğunlukla Tanrılara sunulacak insanların ele geçirilmesi için yapılıyordu), dinsel törenlerle kurban edilmeleri, Aztek uygarlığının korkunç bir ün kazanmasına yol açmıştır.