Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Boş verince yüreğin çapı genişliyor manzarası değişiyordu.Okyanusa bakan bir çift gözün gördüğü uçsuz bucaksız bir alan beliriyordu ufukta.Talibi çok oluyordu sığ suların. Derinliğe dalmadan boyunu aşmadan geçip gitmek istiyorlardı.Bulutlar kuşların konuşma balonu olup yazıyordu türlü hikayeleri.Kırk yerinden kırılınca insan kırk birinci yerinden yeniden yeşeriyordu. Dallarda sararan yapraklara güvenmeyip illa düşeceğini biliyordu.Virajların hiç bitmediğini biliyor,yolların içerisinde belki de en güzel çiçeklerin karşısına çıkacağını umut ediyordu.Müziğin sesini yakalamak için yağmurun altında delice dans etmek istiyordu.Ne garip değil mi her şeyi bilmek mümkün olmuyordu ama fısıldayan rüzgara, gülümseyen güneşe ,tekrarlayan günlere ,aylara, yıllara bu döngünün içinde dönüp dururken akıp giden vakti kovalıyordu.Başka hayaller kurup, başka renklere bürünüp, sonsuz olasılıklardan olasılıksız nedenlere tutunuyordu. Düşünüyordu;akıl erdiremediği üzerine yapışan bu rehavetin ıhlamurların çiçek açtığı mevsimleri yakalamasına engel olur muydu.Mavi ne kadar maviydi oysa, kızıl turuncudan çalınmış gibi sımsıcacıktı.Yüreğin sesi yoktu ama göğüs kafesinin hıçkırırcasına inip çıktığını görebiliyordu. Neredeydi benim bu düş dünyam.Pencereleri açıp güneşi içeri alacaktım. İçerisi rutubetten nem kokuyordu, duvarları yosunlarla yeşilin tonunu yarıştırıyordu. Titriyordu ayaklarım, sırtıma acı bir üşüme yapışmıştı.Gözyaşlarımdan ıslanmış yüzümü koyduğum yastık belki benden de yorgundu benden de bıkkındı bu hayatta.Büyümek için kapatmıştım benden öte tüm kapılarımı.Heba oluyordu tüm yaptığım bu fedakarlıklar.Fotoğraflar sararıyor, yaralar kabuk bağlıyor,geçmez sanılan tüm sıkıntılar bir bir unutuluyordu.Ansızın mevsimlerinde geçtiğini fark ediyordum. Derin bir sokağın en ıssız köşesinde yabancı bir silüet gibi kendime rastlıyordum. İtimadım yoktu artık benden ötesi tüm var olanlara. Yakın kelimesi yazılırken sadece yanındaki kelimeye yaklaşabiliyordu.Benim düş dünyamda develerin berber, pirelerin tellal olduğu çocukluk masallarında azar azar yaşamaktı bu hayatı. Bu masallarda tüm korktuklarımdan kaçarken yakalanı veriyordum kendi gerçeğime.Hatıralar, hatırladıklarım, gördüklerim uçurtma misali dalgalanıyordu düşlerin denizinde.Aslında uğurlamak gerekiyordu usulca gidenleri.Sesleri yormadan sözleri göndermeli. Sonra öğrendim ki hayal kırıklıkları da büyür boy atarmış başaklar gibi. Havalandırılmamış gönül evlerinden bir rutubet kokusu geliyordu. Kırık bir plağın cızırtılı sesinden bir şarkı çalıyordu sokağın en ucunda.Eski bir dostun sesini duymuş gibi yüreğim titriyordu. Ahşap pencerenin önüne gelen kumrunun gözlerinin içinde kayboluyordum.Koca alemde bir şeyler oluyordu benden öteye.Ben ise gecenin karanlığında geçemediğim kaldırımların taşına mıhlanmış gibi kalmıştım.Hayattaki her çözüm elbette kalanlı değildi çoğu zaman elde kalan sadece sıfır olurdu. Paha biçilmez sevinçleri kovalardım. Bir yolculuk derdine düşüp kapıların birbirine açılmasını beklerdim.Anlatmakla, yürümekle, gülmekle, uyumakla geçer miydi bu hisler.Ezberimin aksine çalar mıydı soğuk rüzgar bu gerçekleri yüzüme. Dipte kalıp nefesimi tutunca yüreğimin daralması gibi her söz bir iz bırakıyordu zihin sarayımda. Gündelik maskeler ,kostümler artık hayatın olağanı içerisinde fani bedenlerin silüetine bürünmüştü. Kendim ile iyi olmayı öğreniyordum.Vura vura, yorula yorula yol almayı seçiyordum.Belki iyileşerek belki de bu yolda iyileştirerek azalmayı çoğalmaya rest çekerek ilerliyordum."
·
91 görüntüleme
Pınar PEKĞÖZ okurunun profil resmi
❤👏👏👏
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.