Bana doğru çıplak göğüslerime gölgelenen gözleriyle bakmaya devam etti.
"Siktir, Alayna. Öğleden sonrayı da iptal etmek istememe ne- den oluyorsun ama öğleden sonrayı iptal edemem."
Sırıttım ve "Üzgünüm," dedim ama üzgün değildim. Hudson en kalabalık ortamlarda bile ıslanmama neden olabilirdi. Üstün- de aynı etkilere sahip olduğumu bilmek güzeldi.
"Şey, yataktan kalkmam gerekiyor. Bu çok... Rahatsız edici olur mu?" diye sordum.
Gözlerini kıstı ve dolaba gidip, elinde krem rengi bir sabah-
lıkla geri geldi. "İşte," deyip, sabahlığı bana doğru uzattı. Sabah- lığı almadan önce üzerimdeki çarşafı yatağa bırakıp doğrulmak- tan çekinmedim.
"Sen ahlaksız ve kötü bir kadınsın," dedi, sabahlığı çıplak vü- cuduma sarmamı izlerken.
"Ve sen bunu seviyorsun," dedim.
Sözümü kabul etmeden, başını sallayıp kapalı kapıya doğru ilerledi.
"Banyo orada. Çekmecelerden birinde yeni diş fırçaları olma- lı. İhtiyacın olan her şeyi bulabilirsin."
"Teşekkürler," dedim ve işemek için banyoya gitmeden önce yaklaşıp yanağına minik bir öpücük kondurdum. Hud- son'ın Hamptons Mabel Sahilindeki ailesinin yazlığında ki kadar sevgi dolu bir veda kucaklaması sayılmazdı. Ama bu Hudson'dı. Soğuk ve farklı tepkileri olan bir adamdı. İşe gitmeye yoğun- laşmıştı ve saygınlığı göz önüne alındığında konuksever olduğu bile söylenebilirdi.