Feminist düşünürlere göre hayat kadınları, eril iktidarın, erkeklerin cinsel ihtiyaçlarını gidermeleri için zülüm ve baskı altında tutulan mağdurlarıydı. Fuhuş yoluyla nesneleştirdikleri için bedenleri üzerindeki haklarını kaybetmiş kişilerdi. Çizilen bu çerçevede hakim olan algı, bir hayat kadınının hiçbir zaman seks işçisi sayılamayacağı, çünkü zaten kendisinin bir seks objesi olduğu yönündeydi. Dolayısıyla bu çalışmaların etkisiyle fuhuş, erkeklerin kadınların bedenini yönetme hakkını kurumsallaştırdıkları bir alan olarak algılandı.