Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

More'nin Ütopyasının bazı özellikleri
Adada elli dört kent bulunuyor, bunların hepsi çok geniş ve muhteşem. Dilleri, adetleri, kurumları ve yasaları birbirinin aynısı. Her bir çiftlik evinde kadını erkeği en az kırk kişi yaşar, ayrıca boğaz tokluğuna çalışan iki de köle. Evin hanımı ve beyi bütün ev halkından sorumludur, bunlar gayet ağırbaşlı ve olgun insanlardır. özel mülkiyet YOK Tahılı sadece ekmek yapımında kullanıyorlar. 1 Çünkü ya üzüm şarabı içiyorlar ya da elma, armut; o da olmadı, sade su. Bir tek kenti tanırsan hepsini tanımış kadar olursun, çünkü bölgesel farklılıklar dışında bütün kentler birbirine öyle benziyor ki! Arazinin uygun olmadığı yerlerde de su ihtiyacı yağmur sularının toplandığı geniş sarnıçlardan karşılanıyor. Kent çok sayıda kule ve mazgallı siperin yer aldığı yüksek ve geniş surlarla çevrilmiş. ... yani anlayacağınız özel mülkiyet diye bir şey yok. Çünkü Ütopyalılar her on yılda bir kurayla evlerini değiştiriyorlar. Bahçe işlerine çok önem veriyorlar, çünkü her şeyden önce bundan haz alıyorlar, ama sokaklar arası bir rekabet var, bakalım hangi ev en güzel bahçeye sahip olacak diye. Oysa şu anki evlerinin hepsi üç katlı, çok şık, duvarların dış cephesi ya sert çakmak taşlarıyla, ya yontma taşlarla ya da pişmiş tuğlalarla örülmüş, bunların arasına kaba sıva çekilmiş. Damlan düz, yatık ve ucuza mal olan bir çeşit alçıyla sıvanmış; ateşe karşı dayanıklı hale getirilmiş bir malzeme bu, çetin hava koşullarına da kurşundan daha dirençli. Her otuz aile her yıl kendilerine eski dilde syphograntus,1 yeni dilde phylarchus adı verilen bir temsilci seçer. 2 Her on syphograntus temsil ettikleri ailelerle birlikte, vaktiyle traniborus, şimdilerde protophylarchus3 dedikleri bir başkanın yönetimi altındadır. Kadın erkek istisnasız herkesin anladığı tek zanaat tarım, hepsi bu alanda uzman. Bunların başında yün işçiliği, keten kumaş dokumacılığı, duvarcılık, demircilik ya da marangozluk gibi el sanatları geliyor. Boydan boya bütün ada halkı tek tip giyiniyor, üstelik bütün ömürleri boyunca; sadece kadın erkek ya da evli ve evli olmayanların giydikleri farklı. Ütopyalılar genellikle baba mesleğini öğreniyorlar, çünkü ne de olsa çoğu buna doğuştan yatkın oluyor. Ama çocuğun başka bir zanaata hevesi varsa, o zaman bu işi yapan bir ailenin yanına evlatlık olarak veriliyor. 6 saat çalışma Zar atma ya da bu türden akla zarar ve ayartıcı oyunlardan haberleri bile yok. Sadece bizdeki satranç oyununu andıran iki oyunları var, onları oynuyorlar. ailenin en yaşlısı o ailenin reisidir. ne şarap evleri var, ne kumarhaneleri ne de genelevleri. Her şeyi eşit olarak paylaştıkları için de hiç kimse zarurete düşmez ve dilenmek zorunda kalmaz. Anemolialı elçiler Ütopyalılar arasında birkaç gün geçirdikten sonra anladılar ki, yığınla da olsa altının Ütopyalılann gözünde hiçbir kıymeti harbiyesi yok, Ana dillerinde öğrenim görürler More, gökbilimini yüceltip astrolojiyi yermektedir. Bu konuda ileri sürülen düşünceler Campanella'nın Güneş Ülkesi'ndeki düşüncelerle taban tabana zıttır. Bkz. Dürüşken (çev.) 2008 b. Haz deyince anladıkları, doğanın buyrukları doğrultusunda insanı mutlu eden bedensel ve zihinsel her türlü hal ve harekettir. Hazzın doğaya uygun olmasını özellikle ekliyorlar. Oysa avcı o masum hayvancıkların katledilmesinden ve kesilmesinden sadece kendi zevkini tatmin ediyor. Ütopyalılara göre vahşi hayvanlara yönelik olsa da kan dökme isteği ruhun vahşete olan eğliminden kaynaklanır, böyle olmasa bile bu tür vahşi zevkleri tada tada ruh sonunda vahşileşir. Ütopyalılar sağlığa büyük değer verir ve onu en büyük haz olarak görür. Ütopyalılar bu türden bedensel hazlara pek düşkün değiller, bunlara sadece yaşam için zorunlu oldukları ölçüde değer verirler Toprakları öyle sandığınız kadar verimli değil, iklimleri de öyle pek iyi değil. Ama dengeli beslenerek hava koşullarına karşı kendilerini koruyabiliyorlar, topraklarını büyük emeklerle işleyip verimini artırabiliyorlar. Ütopya halkı hoşgörülü, neşeli, akıllı ve boş vakitlerine düşkün insanlar. Sonuçta üç yıl bile geçmeden Yunancada b ilmedikleri hiçbir şey kalmamıştı Bütün dünya halklarıyla karşıl aştırıldığında belki de en az Ütopyalıların tıbbi b ilgilere ihtiyacı var, ama yine de bu sanata hiçbir yerde Ütopya'da olduğu kadar değer verilmiyor. Çünkü onlar tıbbi bilgiyi felsefenin en güzel ve en yararlı bölümü olarak görüyorlar. Ütopyalılann kölelik cezasına çarptırdıkları sadece kendi ülkelerinde yüz kızartıcı suç işleyenler ya da yabancı kentlerde işledikleri büyük suçlardan dolayı ölüme mahküm olanlar. Ütopya 'da bunların dışında bir başka köle sınıfı daha var. Bunlar diğer memleketlerin yoksul ve ağır işçileri. kölelere kötü davranmıyorlar. Ütopyalılar hastalarına özenle bakıyorlar, onları sağlıklarına kavuşturacak hiçbir şeyi ihmal etmiyorlar, gerek ilaçlarına gerekse yiyeceklerine dikkat gösteriyorlar. Ütopya'da kadınlar on sekiz yaşına basmadan evlenemiyor, erkeklerse buna bir dört yıl daha eklemek zorundalar. ünkü herkes o kadar bilge mi ki, sırf karşısındakinin ahlakıyla ilgilensin. Kaldı ki en bilgeler bile evlendiklerinde güzel bir vücudu erdemli bir ruhun çeyizi olarak kabul ediyorlar. Bu yüzden Ütopyalılar eş seçimine o kadar büyük önem verirler ki, yaşadıkları coğrafyada bir tek onlar tekeşliliği benimsemiş durumda Ütopyalılar delilere aşırı düşkündür. Onlara göre bu tür insanların aşağılanması çok büyük ayıptır, hatta öyle ki delilikten haz alınmasını bile makul karşılarlar Güzel bir yüz erkekler için çoğu zaman çekici gelir belki, ama aradaki sevginin kalıcı olması için erdemlilik ve uysallık şarttır. Bu nedenle ülkelerine olağanüstü hizmetlerde bulunmuş ve çok büyük ün kazanmış kimselerin heykellerini pazar yerine dikerler. Prensi halktan ayıran tek ayrıcalığı, elinde tuttuğu başak demetiyle önünden yürüyen görevlidir, yoksa ne üzerine giydiği giysidir ne de başına taktığı taç. Başrahibi ise elinde mum tutarak önünde yürüyen adamdan tanıyabilirsiniz. insanları birbirine kopmaz bağlarla sıkıca b ağlayan, antlaşmalardan çok iyi niyet, sözlerden çok içtenlikli bir sevgidir. Savaşı tamamen hayvani bir şey olarak görüyorlar, ama savaşmaya insan kadar düşkün bir başka canlının olmaması da kanlarını donduruyor. Her ne kadar gerektiğinde elleri silah tutsun diye hem erkeklerini hem de belirli günlerde kadınlarını düzenli ve sıkı bir askeri eğitimden geçiriyorlarsa da, yine de haklı bir neden olmadıkça silaha sarılmıyorlar. Ütopyalılar kanlı zaferleri büyük bir üzüntüyle, hatta büyük bir utançla karşılıyorlar, çünkü değerli bile olsa birkaç parça çanak çömlek için bu kadar yüksek bir bedel ödenmesini tam bir delilik olarak görüyorlar. Ütopyalılar her kentten gönüllü olarak adını verenleri askere alırlar; hiç kimseyi ülke dışına zorla askere yollamazlar. Ç ünkü gayet iyi bilirler ki, bir insan doğuştan korkaksa hiçbir şekilde mertlik gösteremez, tam tersine kendi korkusunu silah arkadaşlarına da bulaştırır. Düşman topraklarını talan etmezler, ekinlerini yakmazlar. Savaş sona erdiğinde, yaptıkları bütün harcamaların faturasını bu savaşta yardım ettikleri dostlarına değil de yenilenlere çıkarırlar. Utopus kesin olarak şunu anlamıştı ki, insanın doğru olduğuna inandığı bir şeyi karşısındakilere zorla ve tehditler savurarak kabul ettirmeye çalışması edepsizlikten, küstahlıktan b aşka bir şey değildi. B aşka ulusların büyük değer verdiği kuşbiliciliğini2 ya da batıl inançlardan kaynaklanan aldatıcı kehanetleri Ütopyalılar hiç ciddiye almaz, hatta gülünç bulurlar. Rahipler çocukların ve gençlerin eğitimini de üstlenmiş durumdalar Rahiplerin eşleri toplumun en seçkin kadınlan (tabii rahibeler dışında. Çünkü Ütopya'da kadınlar da rahiplik yapabiliyor. Ama hiçbiri kendi tanrısına Mithra dışında bir ad vermiyor. Dinsel ayinlerinde asla hayvan kurban etmiyorlar Ütopya'da her şey herkesindir, kamuya ait ambarların dolu olmasına özen gösterildiği sürece hiç kimsenin kişisel olarak işine yarayacak herhangi bir şeyden yoksun kalacağına dair bir endişesi olamaz. Her şeyi bir kenara bırakın, en başta toplumun pastasından en iyi dilimi hak edenlere minik bir lokma verilmesi büyük haksızlık, ama bir yasa çıkarılıyor ve bu haksızlık da kılıfına uyduruluyor, sonra da buna adalet deniyor. Para ortadan kaybolduğu anda korku, endişe, tasa , sıkıntı ve uykusuz geceler de sona erer. Hatta yoksulluk, yani bizi paraya muhtaç kılan o biricik sorun bile, para tamamen yok olduğunda biter gider.
·
92 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.