Tanrılar, hayvanlar ve insanları yarattıktan sonra, onların hayatta kalmasını sağlamak üzere çeşitli özelliklerle donatılması işini, iki genç kardeş Tanrı'ya, Epimetheus ile Prometheus'a verirler. Dağıtma işini yapan Epimetheus, önünde kuyruğa girmiş her canlı ya elindeki torbadan bir takım özellikleri cömertçe dağıtır; kimine keskin gece görüşü, kimine pençe, kimine keskin dişler, kimine post, kimine uzun bacaklar, kimine hız, kimine boy. En sonunda elini torbaya atar ki torbada hiçbir şey kalmamış. Başını kaldırır; karşısında hiçbir özelliği olmayan, çırılçıplak, aciz mi aciz, titrek, zavallı, tüysüz bir yaratık; insan! Ama verecek hiçbir şey yok ve onun da bu haliyle hayatta kalma şansı yok. Duruma Prometheus müdahale eder ve tanrılardan kimi zanaatların bilgisini ve ateşi çalarak insana verir. Kuşkusuz bu hırsızlığın bedelini Prometheus acı bir biçimde ödeyecek tir. Kimi aktarımlara göre, bugünkü Kafkaslar' da, kimine göre, Kıbrıs'ta bir dağa çivilenerek vahşi kuşların her gün ciğerlerini parçalamasına terk edilir. insan ise elde ettiği zanaatlar bilgisi ve ateş sayesinde kentler kurar, vahşi dünyada hayatta kalmayı başarır ama Demokritos'u yankılarcasına, en çok kendisinden korkması gerektiğinin farkında olma dığı için, birbirini boğazlamaya başlar. Zeus, bakar ki olacak iş değil, Prometheus'un özgeci tavrıyla hayatta kalmayı başarabilmiş bu zavallı yaratık, kendi kibriyle kendini imha ediyor; Hermes aracılığıyla iki önemli güç ya da yeti daha gönderir insanlara; doğruluk/ adalet (dike) duygusuyla, utanma/edep duygusu (aidos). Bu duygular kurulan polislerde kural yerine geçecek ve insanları birbirine bağlayarak düşmanlığı ve imhayı önleyecektir. Hermes, bu erdemleri herkese mi, yoksa belirli bir grup insana mı vermesi gerektiğini sorduğunda, Zeus, bu erdemin-bütün insanlar için olduğunu, yoksa polisin ayakta duramayacağını söyler.