Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

506 syf.
10/10 puan verdi
Hayatımda bu kadar efsanevi, bu kadar benzersiz kurguya sahip bir kitap okumadığımdan emin olarak başlayacağım. Ardından da bu efsanevi kurgu ve ona tam yakışacak şekilde yazılmış efsanevi karakterlere yakışacak bir yorum olmasını diliyorum. Umarım kelimelerim anlatmaya yeterli olur -çünkü hiç olacağını sanmıyorum.- (Bu arada hislerimi biraz abartılı bulursanız eğer övmek olarak algılamayın lütfen. Ben balık burcu bir insanım ve duygularımı bi tık doruklarda yaşıyorum.) İlk duyduğumda türünü zaten tuhaf bir tepkiyle şaşırmıştım. “İslami aşk - distopya nasıl oluyor yaa?!!” Demiştim. Hatice ablam ‘çok farklı hissettireceğini’ söylemişti. Öyle de oldu. Açıp başladığım ilk andan bu yana hayret, sevinç, heyecan, yer yer hüzün ve aşk dolu bakışlarla doldu gözlerim. Fazlasıyla hayret dolu bir ifadeyle karşıladığım kitabın bitişi için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. O halde ben neden sizlere bu yolculuğumu anlatmıyorum değil mi? Kitap hakkındaki ilk izlenimim hapisanede gelen bir hikâye ve o hikâyede oradan çıkmaya, başlarındaki sorunları çözmeye çalışan, aynı zamanda da içinde aşk barındıran bir hikâye olmasıydı. Şimdi diyorum ki; meğerse ne de çok küçümsemişim bu dahiyane kurguyu. O kadar farklı bir evren ki bu, ‘anlatılmaz yaşanır’ yani... Konusu itibariyle şöyle efsane bir hikâye; Siyonistlerin de içine dahil olduğu ve deist olan bir takım insanın, müslümanların sayısını olabildiğince azaltmaya hatta kökten yok etmeye karşı bir istekleri var. Başlarında kuklacı ismiyle bilinen bir adam ve ona hizmet eden adamları nam-ı diğer kuklaları, farklı yollarla ve de eğer başarılı bir şekilde icadı tamamlanıp üretilmesi dahilinde, o silaha sahip olan toplumun kazanacağı bir savaş içerisindeyiz. Sencer Aslanşah, nam-ı diğer ‘pençe’, bu amaçla Hüma Hapisanesi’ne gidiyor. Bu hapishane, alt kısımda bulunan bir laboratuvarda orada hâli hazırda çalışmakta bulunan bir mucitle -mucit diyorum çünkü dehası ve icat ettikleriyle Envar, en iyi bu sıfatla anlatılabilirdi bence- bir projeye başlıyorlar. Sanılan gaye bahsettiğim icatken, asıl gaye bambaşka oluyor; bir uyanış planı... Zaten her şeyde bundan sonra başlıyor ve o kadar takdire şayan bir şekilde ilerliyor ki, inanamıyorsunuz. Sürükleyiciliği, hayretler içerisinde ve aşk dolu gözlerle okuduğunuz bu Türk Masalı beni etkilediği ve üzerimde bıraktığı o tarifi zor beğeni ve hissi dizlerinde yaşamanızı ve temenni ediyorum. (Bahsetmek istediğim az kısım kaldı ve bunlara değinmeden geçemeyeceğim.) Farklı mekan değişiminden biraz sonra gerçekleşen ve kuklacının kuklalarından biri olan Aaron’un bile hayatında -kuklacı dışında- kâbusu olarak gördüğü adamın hikâyemize girdiği sahnede gözlerimin nasıl ışıldadığını ve o hissettiğim heyecan&mutluluk karışımı hissi size anlatmam mümkün değil. Çünkü ben de gördüğünüz üzere kelimelerle ifade edemiyorum. MIH okurları tanırlar; Siraç Vuslat’tan bahsetiyorum elbette:) ondan ve ardından bu güzeller güzeli hikâyeye dahil olmasıyla gözlerimin fal taşı gibi açıldığını hatırladığım ve Siraç’tan sonra beklediğim ilk karakterden. O ismi görmemle nasıl sevindiğimi de anlatamam. Adaşımı görmemle yani... “Elif”’i... Bununla kalmayarak gecenin bir yarısı okuduğum bir sahnede ikisinin de var olması... Allahımm! İnanamıyorum yaa... O an -abartmıyorum- çığlık atmamak için zor tuttum kendimi.. Kanadı Kırık Hüma Kuşu’na hayranım lakin MIH için hissettiğim ayrı bir zaafım var:) Hikaye sadece bundan mı ibaret duygu olarak, yani zafer ya da aşk dolu bakışlar dışında hiç gülmeyecek miyiz? Sorusuna da iki isimle cevap versem yeterince açıklayıcı olur sanki. Bahsettiğim iki isim; Sencer ve Ubeydullah. Spoiler vermeyeyim ama ikilinin sahneleri de bayağı iyiydi. Gerçi kitapta ne iyi değildi ki? Son olarak sondan bahsedip kaçayım ben o hâlde. Çünkü fazlasıyla gevezelik ettim bu sefer. Durum şu ki, yorumlarımı okuyan kitlenin tamamı bu kitabı öncesinde okuyanlardan oluşmadığı için spoilera anbean yaklaşırken bundan kaçınıp bitirebilmek. Son demişken... hayret ve devamlılık isteğiyle okuduğum o son sahne hakkındaki düşüncelerim geldi aklıma. Bunu söyleyip de gideyim bari haksızlık olacak yoksa. O son... öncesinde yazarımızın -çooo...k değerli Hatice ablamın- gezegenler bağlantısıyla kavimlerden bahsetmesi gerçekten de etkileyici ve öğreticiydi. Ben zaten bu tarz konulara meraklı olduğum için -hafızlık yaparken de anlamlarına bakıp ezberlemeyi çok severdim- ilgi ve merakla okudum. Bu bağıntının sonrasında gelişen sırlar ve şifreler de bir hayli etkileyiciydi. Muazzam kurgu ve bu son zamanda çıkan İbranice şifreler, geçitler, dişi deve meselesi, yazılan yazılar ve çarklar... bu fikir nasıl aklına geldi acaba? Ve ayrıca bu tarz şeyleri -yani ilahiyat okuyor olması ve öğrendiklerini kitabında yansıtması- çok iyi bir şey. Sona gelmişken hani tam da bir şey olur ya hani kendinizi o âna, o olaya kaptırdığınız sırada geçen bir durum olur. Bu şaşkınlık, hayret ama daha çok ağzım açık kalakalma hissiyatını yaşattı bana son sahne. Paragraflarca yazmışım. Umarım spoiler içermez. Bir daha ki yorumda görüşmek dileğiyle sevgili okurlar... Hayırla kalmanız duasıyla...
Kanadı Kırık Hüma Kuşu
Kanadı Kırık Hüma KuşuHatice Aykut · Herdem Kitap · 201981 okunma
·
47 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.