Gönderi

Bir insanın Tanrı'ya inanması, inancının gereği olarak Tanrı'ya saygı duruşunda bulunması (namaz), yılın belli günlerinde oruç tutması, gelirinden belli bir bölümünü yoksullara ve düşkünlere vermesi (fitre, zekat), üstesinden gelemediği güçlüklerle karşılaştığında Tanrı'dan yardım dilemesi (dua), başkalarının sevişme güdülerini kışkırtmamak amacıyla etinin çekici bölümlerini örtmesi (bir siyasi gösteri aracına dönüştürülen Şule Baş Türban ya da Kur'an'ın kötücül biçimde yorumlanmasıyla aşırıya vardırılmış tesettür değil, cinsel isteği kışkırtıcı yerlerin örtülmesi), yalan söylemekten, çalmaktan, yaralamaktan, öldürmekten, yalancı tanıklıktan, eşini aldatmaktan, bile bile kötülük etmekten Tanrı yargısını düşünerek çekinmesi, öldükten sonra diriltileceğine ve yeryüzünde yaptıklarından dolayı Tanrı katında sorumlu olacağına, yargılanacağına inanarak yaşaması “irtica” mıdır?.. Kuşkusuz irtica, dinsel gericilik, din ağalığı, din sömürgenliği, Siyasal-İslamcılık deyimleriyle kınadıklarımız bunlar değildir. Bunları bireyin inançsal erdem alanı olarak dokunulmaz görmek gerekir. Öyle ki, inanç ve tapım özgürlüğü yeryüzünün tüm bilimgüder (laik) yasalarında bireyin dokunulmaz yetkeleri arasında sayılmıştır.
Sayfa 391Kitabı okudu
·
17 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.