Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Çocukluğa Doğru
Köyümüzün en doruk dağ yamacına çıktım bir gün Baktıkça doyulmaz manzarasının güzelliğine Seyre daldım hayal dünyamda eski anılara Kazdıkça zihinimi, çocukluğumu hatırlamaya başladım Evvela yaşlı kara dut ağacını anımsadım Yaz günlerinin kavurucu sıcaklığı ortasında Uzun ve tozlu yaprakları arasından Büyük ve parlak siyah dutlarını arardık. Bir kara elması bulurcasına haykırırdık: "Buldum, buldum." diye sevinirdik. Onları yemek yerine resim tablosunda pastel boya olarak kullanmayı tercih ederdik. Zimsiyah tatlı suyu ile taş yüzeylerine çeşitli desenlerden Saf ve masum resim figürlerini çizerdik şireli ellerimizle Farklı ve özel anlamlar yüklerdik her birine Arta kalıp yediğimizde ise Kan kırmızısına dönerdi dudak ve ağız çehremiz Kimi zaman da süt yavrularının küçük bakıcısı olurduk yüksek kayalı taşlıklarda Bir bayramışcasına sevinerek erkenden uyanırdık Gün doğmadan yola çıkardık bir yolcu gibi Dönüşte ise gölge boyumuzdan faydalanırdık vakit için; Güneşin tam dik düşmeden evvelki zamanı bulup Dönüş yoluna girerdik güle oynaya buzağılarla. Buzağılar daha çok sevinirdi bizden eve dönüşlerde Annelerine kavuşmadandı bu Kuvvetle muhtemel Akşam olduğunda ise ayrı bir sevince bürünürdük Zira gündüz işi bitmiş artık başka bir eğlence vakti olurdu Cırcır böceklerinin melodisi eşliğinde yamalı yatağımıza uzanırdık damda Ayın muhteşem olan o dupduru güzelliğini izlerdik doyumsuzca Sonra seyre dalardık fezadaki sayısız parlak yıldızlarını Saya saya bitiremezdik hiçbirini Kimi zaman da düşüşlerine şahit olurduk Ama anlam veremezdik hiçbirinin varoluş amacına Yine bu melodi eşliğinde derin uykulara dalardık sabaha kadar Kendi iç dünyamızı da bunlar sayesinde pak olarak süslerdik Büyüyeceğimizi hiç tasavvur etmez aksine Hep çocuk olarak kalacağımızı düşünürdük Kendi kurgumuzda şen şakraktan ibaretti hayat Bir günümüzün her anının doyasıya tadını çıkarırdık Kaygısını düşünmezdik mesela yarının Bir kuru ekmeğe sürdüğümüz yoğurt kaymağında Dünyanın en güzel lezzetini bulurduk damağımızda Uzun kış gecelerinde hepimiz bir odaya toplanır İçerden taşarak kıpkırmızı yanan odun sobasının etrafında Nizamlı daire oluştururduk ısınmak için Ama daha çok ıslak çoraplarımız ihtiyaç duyardı bu ısınmaya Zira delikli kara lastikten sızan suyla ıslanırdı hep Ya da yanlardan sincice sızan kardan. Sonra kurutmaya bırakırdık sobanın altına Kimi zaman yanar, kimi zaman taze bir buhar çıkardı üstünden. Gece olduğunda sıkıca sıralanırdık kargir evimizin küçük odasında Sonra duvarda sabit takılı kalan Paslanmış köhne gaz lambasını açardık O kısık ışık, güneş gibi aydınlatırdı içimizi Ve ay ışığına müsavi görürdük aydınlığını Kimi zaman da dayanamayıp o takatasiz haline Bir anda sönüp karanlığa yüzüstü bırakırdı bizi Ama şikayet etmezdik bu karanlıktan Aksine eğlence haline dönüştürürdük daha da Ve en güzel sohbetler, en içten gülüşmeler Yine bu loş karanlığın gölgesinde yapılırdı. Sönmeyen bir ışık vardı sanki içimizde Annemizden öğrendiğimiz yarım yamalak masallarla Bir plağın tekrarlayan melodisi gibi Bıkmadan, usanmadan anlatırdık birbirimize bilmem kaçıncı kez Üzerimizdeki etki ve heyecanı azalmazdı ama Hele kar da yağmışsa tadına varılmazdı günün Cennetten bir bahçe olarak görürdük beyaz örtüyü Oynarken dışarda açlığımızı bile unuturduk kimi zaman Karın soğuğundan domates kırmızısına dönerdi, Bitap düşmüş o ellerimiz ve yanaklarımız. Fakat yine de her halimizden memnunduk O zemheri kışları, O soğuk yel günlerinin Hiç birinden şikayet etmezdik. Eksik olmazdı küçük kalbimizde sonsuz baharlar. Heyhat büyüdük bugün! Heyhat dünde kaldı o günler! Ahh çocukluğumuz! O masum çocukluğumuz! O mutlu çocukluğumuz!
Ensari
Ensari
·
80 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.