Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

160 syf.
9/10 puan verdi
Tarihi olayların hikaye şeklinde yazılmasını her zaman çok sevmişimdir. Kendimi direkt olayların içinde gibi hissediyorum ve okuması çok keyifli oluyor. Bu kitap da o şekildeydi. Çok severek ve etkilenerek okudum. Mim Kemal Öke’nin okuduğum ilk kitabıydı bu eser. Dili oldukça akıcı ve güzeldi. Muhtemelen diğer kitaplarını da okumaya devam edeceğim. Özellikle bu kitap tarzında yazılan Biat: Bir Turgut Reis Hikayesini de en kısa zamanda okumak istiyorum. Bu kitabı okumadan önce de Timur çok sevdiğim ve hayran olduğum bir karakterdi. Bu kitapla daha da pekişti duygularım diyebilirim. Tabi, özellikle Ankara Savaşı yüzünden bizim tarihimizde çok sevilmese de bende yeri hep ayrıydı ve bunun çok da makul bir sebebi yok. Sadece his. Hikayeye dönecek olursak daha önce de dediğim gibi kahramanın sanki yanındaymış gibi hissederek okuduğum hikayelere bayılırım. Bu hikayelerin de her kısmında Timur’un tam da yanı başındaymışım gibi hissederek okudum. Anlatımın Umay Ana tarafından yapılması ve buna göre kurgulanması çok hoşuma gitti. Yazar Umay Ana’yı oldukça iyi işlemişti bence çünkü kitabın sonunda Umay Ana’nın ölümsüzlüğü sebebiyle yaşadığı çaresizliği iliklerime kadar hissettim. Ölümün de en az yaşam kadar gerekli olduğunu bir kez daha anladım. Kitapta en etkilendiğim yer şüphesiz ki Ankara Savaşı’nın anlatıldığı “Türk, Türk’e kılıç çeker mi?” bölümüydü. Her savaş kötüdür ama kendi kendimizle olan savaş ciddi anlamda en kötüsü. Özellikle Sivas’ta bizim halkımızın Timur tarafından katledilmesini okurken boğazım düğümlendi. Savaştan sonra Umay Ana'nın bu anı Timur'a sorması ve Timur tarafından cevap verilmemesi de bir kez daha kötü hissettirdi. Kitapta en beğendiğim bölüm savaş sonrası Bayezid ve Timur’un satranç oynayarak birbirleriyle konuşmasıydı. Daha doğrusu Timur’un, Dede Korkut edasıyla Bayezid’e söyledikleriydi. Bayezid’in mektuplarını da bir tık üzücü ve talihsiz buldum. Savaş sonrasında da Timur’un Umay Ana’ya dediği şeyler oldukça acıydı benim gözümde. Örnek vermem gerekirse: “Umay! Umay Ana! Burnum kokusunu alıyor. Rüzgar değişti. Bir uğursuz esinti başladı üzerimize doğru. Maalesef… Akıbetimizi hayretsin Allah. Anadolu harekatı feyzimizi, bereketimizi kesti. Lanet olsun bizi birbirimize düşürenlere! Tanrıkut! Amacım gereğini yerine getirmekti, o kadar. Ama kader… Türklüğü böldük Bayezid ile. İkimiz de suçluyuz. Bu cürüm ortaklığında benim payımı nasıl öderim, doğrusu bilemiyorum.” Hikayenin sonunda Timur’un torunu Halil Sultan’a yapılanlar da bir kez daha kahretti beni. Kitabın bitişinde de başlangıcında olduğu gibi Umay Ana’nın Babür Şah’ı eğitmeye başlaması her şeye rağmen okumayı bir tebessümle bitirmemi sağladı. Kitabı bitirdikten sonra da zaman, mekan, kişiler değişse de içimizdeki hainlerin asla değişmeyeceğini her zaman kuyumuzu kazan birilerinin olacağını kabullendim galiba. Açıkçası dışarıda olan düşmanlar ya da onlarla yapılacak savaş pek gözümüzü korkutmuyordur diye düşünüyorum. Ama bizzat içimizden çıkan ihanetleri engellemek ve onlara karşı savaşmak çok çok zor oluyor. Ankara Savaşı’nda Bayezid’in yaşadığı gibi veyahut Halil Sultan’ın bizzat kendi annesi tarafından yaşadığı şeyler… Kısaca Erol Şadi Erdinç hocanın da dediği gibi “İktidar bir sultan gelini, bırakılır mı?” Maalesef ki tüm tarih boyunca iktidar arzusu yüzünden hep birbirimizle dalaşıp gücümüzü kendimizle harcadık. Ama yine de bir gün Timur’un vasiyetini yerine getirmek dileğiyle… “Şahit ol ya Rab! Vasiyetimdir, bölünmeyin, birbirinize düşmeyin. Siz Türk’sünüz. Dininiz, cinsiniz uludur. Hakkını verin ki Hakk hep sizinle beraber olsun, yar ve yardımcınız olsun.”
Engel
EngelMim Kemâl Öke · Turkuvaz Kitap Yayınları · 2020159 okunma
·
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.