Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Bu ülkeyi, bu ülkenin insanlarını ve tüm insanları en fazla devrimciler sevdi. KIZILDERE Ancak davası uğruna yaşamını feda eden devrimcilerimiz, Türkiye’nin bütün sorunlarının kaynağının İslam olduğunu bilmiyorlardı. Yani sorunun kaynağını tam tespit edemediler. Bizim sorunumuz Amerika değildi. Bizim sorunumuz İslam’dı. Bu toprağın insanını ilkellikler ve gerilikler içinde tutan İslam. En büyük emperyalistin İslam olduğunu ve İslam’ın faşist bir yönetim şekli olduğunu anlamadılar. Sevgi saygı ve hasretle anıyorum. KIZILDEREDE O GÜN NELER YAŞANDI... Değerli Ali Yıldırım yoldaş'dan alıntıdır. 30 Mart 1972, Perşembe Tokat / Niksar / Kızıldere Köyü... Gece boyunca asker elbisesi giydirmiş oldukları yüncü Hasan’ı izleyen MİT elemanları, polis ekipleri, jandarma ve komonda birlikleri Kızıldere Köyüne geliyor. Yüncü’nün gösterdiği ağıllar mevkiinde bir ize rastlayamıyorlar. Saat 05 Bu durum karşısında Tokat jandarma komutanı Kadri bilgisine başvurulmak amacıyla köy muhtarının çağırılmasını istiyor. Muhtarı çağırmak üzere bir teğmen ve bir astsubayı muhtarın evine gönderiliyor. Nöbette olan Sebahattin Kurt gelen askerleri görüyor. Haber veriyor içerdekilere. O an resmi belgelere şöyle yansıyor: ‘Bu iki görevlinin eve doğru yaklaştığını gören nöbetçi eylemci, durumu arkadaşlarına ve muhtara bildirmiş; eylemcilerce muhtar, görevlilerin gelişlerinin gerçek sebebini öğrenmek ve zaman kazanmak amacıyla onları dışarı da karşılaması için gönderilmiş, ancak durumun vehamet arzettiğini, köyün güvenlik kuvvetlerince sarıldığını öğrenen muhtar kendisini sorumluluktan beri kılmak için daha önce hazırladığı bir mektubu görevlilere vererek anarşistlerin ve kaçırılan üç İngiliz'in evinde bulunduğunu beyan etmiştir.’ Muhtar da elinde tüfeğiyle gelen askerlerle birlikte evden uzaklaşıyor. Saat 08 Askerlerin ilettiği bilgi üzerine komando taburunca köy hemen çevriliyor, muhtarın evi ve civarı da görevlendirilen timlerce abluka altına alınıyor. Pencereden dışarıya baktıklarında komando erleri olduğunu farkettikleri askerlerin sürünerek, eve doğru yaklaştıklarını ve bazı yerlerde mevzilenip köyü de sardıklarını görüyorlar. Odada bulunan merdivenden heyecanla Mahir ve Ertuğrul evin çatı arasına çıkıyorlar. Çatıdan birkaç kiremiti aralayarak etrafa bakıyorlar. Ortalıkta dolaşan erler de var. Mahir onlara sesleniyor. ‘Mehmetçikler, sizi bizim üstümüze gönderiyorlar ama siz siperlerinizi alamamışsınız, siperlerinizi alın. Biz size kurşun atmak istemeyiz’ diyor. Çatının diğer tarafına geçiyor o tarafta bulunan askerlere de sesleniyor aynı şekilde: ‘Sizi bize gönderiyorlar. Siz nerede olduğunuzu bilmiyorsunuz. Siperlerinizi alamamışsınız. Biz size kurşun atmayız’. Sonra başlarındaki rütbelilere dönüyor ‘Mehmetçik¬lerin arkasına saklanmayın faşist köpekler. İleri siz gelin’ diyor. O zaman oradan bir binbaşı ‘Siz de çocukları rehin aldınız, onların arkasına sığınıyorsunuz’ diye karşılık veriyor. Mahir ‘Biz kardeşlerimizi rehin almayız’ diyerek hemen aşağı iniyor. Evde kim olup olmadığını araştırınca büyüklerin gitmiş olduğunu evde üç küçük çocuğun dışında ev halkından kimsenin kalmamış olduğunu görüyorlar. Çocukları ellerinden tutup kapının önüne çıkarıyorlar. 1900 rakımlı Kızıldere’nin diğer köy evleri gibi muhtarın evi de bir yamaca yaslanmış. Altta taştan yapılmış bir ahır kısmı, sağda giriş kapısı aksi istikametinde ise samanlık yer alıyor. Öne ve sağ yana bakan pencereler var. Evin ortasında on metreye iki metrelik T biçiminde uzun bir koridor var. Bu koridora üç oda, bir mutfak ve banyo açılıyor. Bir kez daha çatıdan dışarı baktıklarında tamamen sarıldıklarını görüyorlar. Bir süre sonra da, Mahirlerden megafonla kayıtsız şartsız teslim olmalarını isteniyor. Onlar da teslim ol çağrısına cevaben ‘Bütün Dünyanın ve Türkiye'nin gözünün şu anda orada bulunduğunu, İngilizlerin ellerinde olduğunu, teslim olmayacaklarını, bildirideki şartları kabul edilmedikçe çarpışacaklarını, yaklaşıldığı veya ateş açıldığı takdirde İngilizlerin de bu arada öleceğini söylüyorlar. Daha sonra yer yer çatıdaki kiremitleri açarak, etrafı daha iyi görebilecek hale getiriyorlar. O zamana kadar serbest olarak yanlarında bulunan İngilizler direktör Charles, Turner ve John’un ellerini ve ayaklarını bağlayarak üçünü de kurşun isabeti almayacak evin emin bir yerine götürüyorlar. Dışarıdakiler, megafonla İngilizlerin evde olduğuna inanmadıklarını söylüyorlar. Bunun üzerine İngilizlerin üçünü birlikte pencereden dışarıdakilere gösteriyorlar. İngilizler Mahirlerin kendilerine söylediklerini İngilizce ola¬rak ‘ateş etmeyin, ateş edilirse bizi öldürecekler, kurtarılmamız için şartlarını kabul edin’ diye dışarıdakilere tekrarlıyorlar. İngilizlerin sözlerine hakaretamiz lâflarla cevap veriliyor dışarıdan. Mahirler de onlara aynen cevap veriyorlar: “Sam Amcanın adamları”! “Faşist MİT”çiler”! MİT elemanları da onları zayıf yerlerinden vurmaya çalışıyor. Maltepede yaptıkları gibi buraya da ailelerini getireceklerini, onları kendileri ile konuşturacakların söyleyerek gözdağı veremeye kalkıyorlar. Morallaerini bozmak için Maltepe operasyonunu anımsatarak devletin gücünün her zaman daha fazla olduğunu, neticenin her ne olursa olsun aleyhlerine olacağını, İngilizlerin misafir olduğunu, serbest bırakıp teslim olmalarını söylüyorlar. Cevap ‘biz buraya teslim olmaya değil ölmeye geldik’ oluyor. Sesler kesiliyor. Mahirler bu arada acil bir durum değerlendirmesi yapıyorlar. Ortaya koymuş oldukları şartların kabul edilmediği takdirde ‘ölmek, var, dönmek yok’ diye karar veriyorlar. Kimsenin teslim olmak aklından geçmiyor. Ayrıca ateş açıldığı takdirde İngilizlerin vurulmasını da kararlaştırıyorlar. Ancak, İngilizleri kimin ve nasıl vuracağı konusunda bir konuşma geçmiyor aralarında. Onlara göre bu konunun gündeme gelme olasılığı yüzde bir bile değil. Zaten şartlarının bir kısmının da olsa kabul edileceğine inanıyorlar. Silâhlarını ellerine alıyorlar. Bir ateşi açıldığı takdirde korunabilmek için de toprak zemini delerek ahıra inebilecek şekilde bir delik açıyorlar. Pencereleri ve kapıları, evde bulunan yatak, yorgan ve yastıklarla kurşun, geçmeyecek şekilde takviye ediyorlar. Evdeki yiyecek miktarını ve suyu kontrol ediyorlar. Kendilerine bir süre yetebileceğini görüyorlar. Yanlarında 25 bin lira civarında para var onla birlikte İngilizlerin yanlarında getirdikleri kimliklerini de odanın ortasına getirip yakıyorlar. Bu arada da parti ve cephe çalışmalarıyla ilgili birkaç el yazısı teorik not da ateşe atıyorlar. Saat 10.00 sıralarında marş söylemeye başlıyorlar: Gün doğdu, hep uyandık Siperlere dayandık Bağımsızlık uğruna Alkanlara boyandık. Yolumuz devrim yolu Gelin kardaşlar gelin Yurdumuza yanke dolmuş Vurun kardaşlar vurun İşçi, köylü hep hazırız Bozuk düzene karşı Halk savaşı vereceğiz Emperyalizme karşı Vedat, Taylan, Mehmet, Battal Devrim için öldüler! Devrimciler ölür ama Devrimler durmaz sürer Marş bitiyor. Karayılan türküsünü de hep birlikte söylüyorlar. Atına binmişte elinde dizgin Vardığı cephede hiç olmaz bozgun Çeteler içinde Yılan'ım azgın Vurun Antep'liler namus günüdür Sürerim, sürerim, gitmez kadana Fransız kurşunu değmez adama Benden selam söylen nazlı anama Analar da böyle yavru doğurmuş Karayılan der ki, harbe oturak Kilis yollarından kelle getirek Nerde düşman varsa orda bitirek Vurun Antepliler namus günüdür Türkü bitince hep beraber slogan atmaya başlıyorlar: Yaşasın Türkiye Halk Kurtuluş Partisi! Yaşasın Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu! Yaşasın Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi! Saat 10.30 Ünye’de bulunan İçişleri Bakam Ferit Kubat, Mahirlerin sıkıştırıldığını haber alır almaz bir helikopterle Kızıldere köyüne geliyor. Helikopter yanlışlıkla muhtarın evinin çok yakınına iniyor. Aşağıdakilerin telaşları ve ikazlarıyla tekrar havalanıyor. Ve biraz ileriye iniyor. Bu arada çevrede bulunan bütün yetkililerin yanısıra MİT müsteşarı, Tokat valisi, jandarma genel komutan yardımcısı, MİT Ankara Bölge Daire Başkanı da Kızıldere’ye gelmiş bulunuyor. Karargah muhtarın evine 200m uzaklıktaki bir samanlıkta kurulmuş, operasyon oradan yönetiliyor. Kubat, yetkililerle görüştükten sonra şu bilgiyi veriyor: “Bu sabah Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünde muhtarın evinde Mahir Çayan ile şehir eşkıyası arkadaşlarından Cihan Alptekin, Ertuğrul Kürkçü, Ömer Ayna ve Sinan Kâzım Özüdoğru oldukları sanılan silâhlı şahıslar komando birlikleri tarafından kuşatılmış bulunmaktadır. Aldığımız bilgiye göre, rehine olarak tutulan üç İngiliz teknisyenle mahalli çevreden beş kişi de bu evde bulunmaktadır. Eşkıyaların en kısa zamanda tesirsiz hâle getirilmesi için her türlü tertibat alınmıştır." Bakan askerler tarafından gözetim altında tutulan muhtarı çağırtıyor. ‘Bunlarda silah var mı?’ diye soruyor. ‘Bilmiyorum’ diyor muhtar. Bakan azarlıyor ‘Nasıl bilmezsin?’. Muhtar cevap veriyor:‘Silahlarını görmedim. Torbalarda bir şeyler var ama. Lâkin açıkta görmedim.’ Bakan tekrar soruyor, ‘peki yiyecekleri, suları var mı?’ Muhtar yanıtlıyor ‘çok kalabalıklar varolanlar ancak 3-5 gün yeter onlara.’ Helikopter tekrar havalanıyor. Bakan Ankara'ya bilgi vermek için Niksar’a gidiyor. Saat 12 Kızıldere’de Saat 12’ye kadar derin bir sessizlik hüküm sürüyor. Mahirlere dışarıdan herhangi bir çağrı yapılmıyor. Şimdi Nevşehir komando tabur komutanı megafonu eline alarak Mahirlere sesleniyor. Üç İngiliz'in hayatlarından endişe ettiklerini ve kendileriyle görüştürülmelerini istiyor. Biz kendimiz istediğim zaman gösteririz diyorlar cevaben. İngilizlerin hayatta olduklarını, daha evvel de kendilerine gösterdiklerini, saat 13.00'de onları kendileri ile konuşturacaklarını söylüyorlar. Bunun üzerine albay ‘Kanundan kaçamayacaklarını, ellerini kana bulamamalarını, teslim olmalarını, er ya da geç yakalanacaklarını’ söylüyor. Cevap ‘teslim olmuyoruz’ oluyor… Albayın yanıtı da ‘o halde öleceksiniz’ oluyor. Ortalık yeniden sessizliğe gömülüyor. Saat 13 Radyodan öğlen haberlerinde Kızıldere’de kuşatıldıklarına dair verilen haberi dinliyorlar. Haberleri dinledikten sonra zaman kazanıp anlaşma zemini yaratmak amacıyla Ertuğrul içlerinden yönetici konumunda olan direktör Charles’ı çözüp yanına alarak çatı arasına çıkıyor. Daha önce çatıda açmış oldukları aralıktan karşıdakilere sesleniyor ve İngiliz’i konuşturacağını söylüyor. Bekliyoruz cevabını alıyor. İngiliz konuşmaya başlıyor: İngiliz, ‘adım Charles Turner’dir, İngiliz'im’ diyor. Karşı taraftan ‘diğer arkadaşlarının nerede olduğu¬’ İngilizce olarak kendisine soruluyor. İngiliz ‘arkadaşlarım sağdır, aşağıdadırlar, ateş etmeyin, ateş edilirse öldürüleceğiz, kurtarılmamız için şartlarını kabul edin’ diyor. Karşıdan ‘onlar sizi nasıl olsa öldürecekler, onlarda insanlık kalmamış’ şeklinde cevap veriliyor İngiliz'e. Bunun üzerine, konuşmaya son veriliyor, İngiliz'i indiriyor Ertuğrul. Kendisi tekrar yukarı çıkıp ‘söz verdiğimiz gibi İngiliz'i sizinle konuşturdum, şimdi söyleyeceklerinizi bekliyoruz’ diyor. Karşıdakiler onu ‘söyleyecek bir şey kalmadı, ya teslim olacaksınız ya da kendi seçtiğimiz sonucu kabulleneceksiniz’ diye yanıtlıyorlar. Ölmeyi düşünmüyorlar. Ve buna karşı önlem alıyorlar. Evin en güvenli yeri koridor. Çünkü iki tarafı iki ara duvarla korunan, bir tarafında samanlığa ve tuvalete açılan kapı, öbür tarafında giriş kapısı bulunuyor. Odalarla korunuyor. İngilizler orda çatıya açılan deliğe dayalı merdivenin yanında tutuluyor. Evin bir ana giriş kapısı bir de samanlığın içinden girişi var. Bir taraf ev yamaca yaslandığı için 3-4 metre yüksekte. Diğer tarafın ise pencereleri demirli. Eve girilerek bir operasyon yapılması durumunda iki girişin tutulması gerekiyor. Evdeki bütün yatak yorgan ve diğer eşyaları giriş kapısının önüne yığarak orayı tahkim ediyorlar. Saldırı samanlık tarafından gelirse de karşılamaya hazırlar. Gergin ve sinirli bir bekleyiş başlıyor. Devlet Bakanı Doğan Kitaplı Ankara’da açıklamalarda bulunuyor: Bugün Tokat Niksar ilçesine 20 km mesafedeki Kızıldere Köyünde bir muhtarın evinde şehir eşkıyalarının etrafı jandarma komondo birlikleri ve mahalli jandarma kuvvetleri ile sarılmış, köyde ve sığınılan evi etrafında yeterli tertibat alınmış, içişleri bakanı olay yerinde bulunmaktadır, Av.Şener Sadi mahaline helikopterle sevkedilmek üzeredir. Bu şahıs ‘beni oraya götürdüğünüz takdirde İngiliz teknikyenleri sağ salim kurtarma ihtimalim vardır’ beyanında bulunmuştur. Bu beyanı da muallakta bırakmamak için kendisi bu saatlerde sarılmış olan bu köye gönderilecektir. Devletin pazarlık yapması sözkonusu değildir.! Saat 14 Bu dakikalarda helikopterler köy civarına ve muhtarın evinin 150-200 metre açığına inip kalkmaya başlıyorlar. Dürbünle izliyorlar Mahirler onları. İnen helikopterlerden fötr şapkalı içişleri bakanı Ferit Kubat ve yüksek rütbeli şahıslar çıkıyorlar. İnenler arasında tiplerinden yabancı olduğunu tahmin ettikleri kameralı kişiler de var. Bir de tanıdık kişi olduğunu farkediyorlar aralarında: Volksvagen araba¬sıyla Fatsa’da kendilerine yardımlarda bulunan avukat Şadi. Şimdi olup bitenleri daha net görebilmek amacyla Mahir, Saffet ve Ertuğrul çatı arasına çıkıyorlar. Çatıda açtıkları mazgal gibi deliklerden dışarıyı gözetliyorlar. Diğerleri aşağıda. İngilizlerin bağlı olarak bulundukları merdivenin başında Cihan var. Ferit Kubat ile yakası kürklü paltolu olan MİT Paşası sivil şahıs konuşuyorlar. Yanında getirdikleri avukat Şener’in evdekilere çağrıda bulunmasına karar veriyorlar. Operasyonu yöneten albay megafonu ve eve karşı söyleyeceklerinin yazılı olduğu bir kağıdı avukatın eline veriyor. İşkenceden yürüyecek hali kalmamış olan avukat Şener bir assubayın yardımıyla eve 50 metre kadar yaklaşıyor. Astsubay arkadan ayakta durmasını da sağlıyor. Elindeki kağıta yazılı olanın bir kısmını okuyor. Cevap veren olmuyor. Avukat İngilizlerin serbest bırakılması için çağrı yaparken yabancı basının fotoğraf çektiği görülüyor. Amaçları belli, İngilizlerin sağ olarak kurtarılması için elden gelen her türlü çabanın gösterildiğini dünya kamuoyuna gösterecekler. İçişleri bakanı Kubat MİT, asker ve polis şefleriyle son görüşmelerini yapıyorlar. Tokat Jandarma komutanı ‘Üç günden üç aya kadar bekleyip bunları burada açlıktan susuzluktan sağ teslim alalım’ diyor. MİT görevlisi bu fikre itiraz ediyor. Bölgedeki durum ve arazi yapısının, gece evden eve geçmek veya tünel kazmak suretiyle kaçmalarını kolaylaştıracağını, yerlerin çamur ve evde . bol miktarda kazma ve kürek vardı olduğunu ileri sürüyor. Bu arada Jandarma Genel Kumandanlığı İstihbarat Başkanı General Vehbi Ankara ile temas kurmak için Almus’a gidip dönüyor. Planlamalar yapıyor, geceye kalındığı takdirde ne yapılacağı düşünülüyor. Gece olunca duruma nasıl hakim olunacağı projektörler getirip evi çepeçevre aydınlatmak gereği, içeridekilerin bir fırsatını bulup köyün içine dağıldığı veya ormanlık olan araziye kaçmaları durumunda yapılacak olanlar konuşuluyor. Pilotlar jetlerle gelip evin üstünde yükselerek uçağın tazyiki ile evi çökertebileceklerini ve o kargaşada rehinelerin kurtarılıp teröristlerin bir kısmının sağ yakalanabileceğini söylüyorlar. General Vehbi bakanla baş başa kalıyor. Uzaktan bir anlaşmaya varmış oldukları seziliyor. Bakan tamam anlamında başını sallıyor. Saat 14.30 General Vehbi operasyonu yöneten Samsun bölge jandarma komutanı olan albayı yanına çağırıyor. Konuşuyorlar. MİT elemanları sabahtan beri peşinde oldukları Mahir’i çatıda başı kiremitlerin arasında görüp teşhis ediyorlar. Maltepe’de yapamadıklarını burada yapma kararı alıyorlar. Bir de Mahiri infaz ettiklerinde onları başsız hale getirecek ve istedikleri gibi avlayacaklar. Ankara’dan son verilen emir de bu yönde. Bu konuşmayı müteakip albay 10 metre kadar daha ileride siper almış vaziyette bulunan bir komondo çavuşunun yanına gidiyor. Eğilerek onun kulağına bir şeyler söylüyor. Çavuş başıyla onaylıyor onu. Sonra eline megafonu alan albay evdekilere sesleniyor: ‘İçinizden biri çıksın, konuşmak istiyoruz!’. Çatı arasındaki Ertuğrul kendini gösteriyor, ‘buradayız dinliyoruz’ diyor. Albay tekrar sesleniyor ‘bekleyin bir dakika, size söyleyeceğimiz önemli şeyler var’. Bunun üzerine söylenecekleri dinlemek amacıyla Mahir de Saffet’de kiremitlerin arasından başlarını çıkarıp etrafa bakıyorlar. Megafondaki albay önce konuştuğu komanda çavuşuna tamam şimdi der gibi bir baş işareti yapıyor. Çavuş Mahir’i hedef gözetip tetiğe basıyor, sonra bir daha. O iki el atışı çevredeki evlere yerleşmiş bulunan makineli tüfeklerin seri taraması izliyor. İlk kurşun gelip Mahir’in kafasını buluyor. Saffet ve Ertuğrul bir anda kendilerini çatıdaki merdivene açılan deliğin üzerine atıyorlar. Önden Saffet aşağıya düşüyor. Arkasından Ertuğrul yuvarlanıyor. Ve deliğin başına Mahir düşüyor. Bir elinde silahı var diğer kolu çatıdaki deliğin ağzından aşağıya sarkıyor. Arkadaşlarının üstüne akıyor kanı…
·
1 artı 1'leme
·
275 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.