Ama uykumuzun gelmesi demek hemen uykuya dalacağız demek değil, biliyoruz bunu, fazla yorgunluk uyumayı engelleyebilir. ... bu yüzden bazı teknikler geliştirmeyi denedi.
1 no'lu teknik: Bir hikaye uydurmak, kurgulamak, ayrıntılarıyla, en ince noktasına kadar, gelişip büyümesini sağlayacak her tür önlemi almaya özen göstererek sahneye koymak. Başrolü kendine ayırmayı unutmadan kişiler hayal etmek, dekorlar inşa etmek, ışıkları ayarlamak, sesleri öngörmek. İyi. Şimdi bu senaryoya girin ve geliştirin onu, durum tersine dönünceye ve özerk bir hayat elde edip sizi ele geçirinceye, sonunda siz onu nasıl tasarladıysanız onun da sizi yaratmasına kadar planlı programlı olarak kontrol edin. İşte böyle, işler yolunda giderse bu hikaye ona önerilen şeyden yararlanır, bağımsızlığını kazanır ve kendine özgü yasalarla gelişip sonunda başlı başına bir rüya haline gelir, ve rüya demek uyku demektir, işte başlıyor.
İtiraz: bütün bunlar pek hoş, ama uykunun geleceğini düşündüğümüze göre uykunun ne olduğunu pek bilmiyoruz demektir. En fazla uykunun bastırdığını hissedebiliriz, ama göremeyiz ki onu, tıpkı güneşe bakamayacağımız gibi. Sizi arkadan ya da kör bir noktadan yaklaşıp ele geçirecek olan odur. Çünkü el siperlikte nöbet tutarak, normalde size geldiğini haber veren hipnagojik hayal belirtilerine -dama tahtaları, spiraller, küme küme yıldızlar- dikkat kesilerek yanaşamayız uykuya. Bu hayalleri aramaya mı kalktık, gözümüzün önünde arzı endam etsinler diye uğraştık mı, anında sıvışırlar, geri çekilirler, yeniden saldırıya geçmek için bizim onlardan umudu kesmemizi beklerler. Ya da hiç gelmezler. Neyse.