Gönderi

Yaşam boyu kaleme aldığı yazıların çoğu gibi, aşkla ilgiliydi piyes. Ve yaşamında ne olmuşsa, yazılarında da o olmuştu: Aşk yürümemişti. Aşk kibarlık yaratabiliyor ya da yaratamıyor, kendini beğenmişlik duygusunu tatmin ediyor ya da etmiyor, cildi temizliyor ya da temizleyemiyordu; ama şu kesindi: Mutluluğa götürmüyordu aşk; hep bir duygu ya da niyet eşitsizliği söz konusuydu. Aşkın doğası buydu. Hiç kuşku yok ki, en derin heyecanlara yol açması, onu baharın ıhlamur çiçekleri kadar taze kılması ve işkence çarkına gerilmiş bir hain gibi acı çektirmesi anlamında "yürümüştü" aşk. Ona, beklentilerin insanı yutan çılgınlığını, başarısızlığın perişanlığını, pişmanlıkların sızlanmalarını ve anıların budalaca hoşnutluğunu öğretmişti. Aşkı iyi tanıyordu. Kendini de iyi tanıyordu. Otuz yıl önce, kahramanı Rakitin'in ağzından aşk konusunda vardığı sonuçları okur kitlesine şöyle aktarmıştı: "Bence Aleksey Nikolayeviç, mutlu olsun mutsuz olsun her aşk, kendinizi ona tümüyle verdiğinizde, gerçek bir felakettir."
·1 alıntı·
365 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.