doğuya bakan yüzünle bak bana
ve kalbimin porselen gibi olduğunu
hiç unutma. çocuk gibi olduğumu
söylemiştin zaten. çocuk gibi yaz-
dığımı biliyorum bu kitapta.
kırmızı mürekkeple boyanmış bir
çocuk başı uyuyor kalbimde.
fosforlu gözleri açıklanamayan
şeylerin merkezi gibi. tıpkı bunun
gibi açıklanamayan şeylerin merkezi
olsun isterdim bu kitap; hiç
kumru olamamış bir çocuk izini
bırakırken onun üstünde; ararken
bir kumru oluş halini........
bir ilişki bitince ne olur?
bir ilişki bitince ne olur?
bir kumru sormaz bunu
ama ben bunu soruyorum kendime sürekli
ve mütemadiyen bu kitapta
ararken bir kumru oluş halini.
hayır, saatleri, geyikleri anlatmıyor
bu kitap. bir kumru oluş halini
anlatıyor. ya da bir kumru
olamayış halini. bazan bir şey
görünür gibi oluyor. bazan bir şey
görünmüyor. bazan bir şey değişecekmiş
gibi oluyor. bazan bir şey değişmiyor.
bazan beni hep sevecekmişsin gibi
oluyor. bazan beni hiç sevmemişsin
gibi. bazan bu kitap açıklanama-
yan şeyleri anlatıyormuş gibi oluyor.
bazan hep açıklanan şeyleri.
bazan bu kitap senin gibi oluyor.
bazan benim gibi. yani sen beni
kumru yapmağa çalışırken, benim
kumru olamayış halimi. bazan bu
kitap aşk gibi oluyor, bazan anti-aşk gibi.
hayır elbette saatleri, geyikleri
anlatıyor bu kitap. insan ilişkilerinden
bahseden bir kitap başka neyi
anlatabilir ki? bizim uslanmaz ruhlarımız
hiç kumrulaşabilir mi?
suskuyla yanyana oturan iki kumru...
iki sevgili yanyana oturarak
uzun süre
hiç konuşmadan
yani kumrulaşabilinir mi?
hayır elbette senin beni aradığın
saatleri anlatmıyor bu kitap.
aramadığın onca saatin dehşetini
anlatıyor ancak. ve çocuk gibi olmadığım,
fazlasıyla realist olduğum için tek bir
saate doğru ilerliyor: geyiklerin kavga
edip, boynuzlarını açamayarak öleceği
saate. bu bir kehanet değil, uzak görüşlü
okurum benim!
yine de kumru masalını
sürdürmeyi deneyecek bu kitap
çünkü kumru olamaz dediğin
anda, aşk da bitiyor, kitap da!
daha kavga etmedik
boynuzlarımız birbirine dolaştı ama
sadece ormanda, uykuda.
bak hâlâ Major Tom çalıyor pikapta.