Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Tarihte dört tip temel tabakalaşma vardır: Kölelik, kast, zümre, sınıf. Köleliğin kökeni hayli geriye götürülür. Ancak köleliği bir üretim çerçevesine sokma işini ilk Antik Yunan ve Roma akıl etmiştir. Kast sınıfı daha çok Hindistan'da etkili olmuştur, Budizm'in de beslediği bu tabakalaşmada ırk ayırıcı vasıf olduğu gibi din adamları da mühim bir alanı işgal ederler (Bknz: Brahmanlar). Zümre dediğimizde aklımıza Modern öncesi dönemdeki Batı gelir. Orada: Ruhbaniyet, aristokrasi ve köylüler (serfler) söz konusudur. Sonradan Rönesansla ortaya çıkan kent tipi ise burjuvaziyi doğurmuştur. Osmanlı'da da zümreler vardır. Bunlar Anasır-ı erbaadan ilhamla kalem erbabı (âlimler), kılıç erbabı (ordu), ticaret erbabı (tüccarlar) ve ziraat erbabı (çiftciler) olarak dört bölüme ayrılırlar. Batı'daki zümreleşmeden farklı olarak burada tabakalar arası geçiş daha kolaydır ve esnek bir sınıflandırma söz konusudur. Yani daha insani bir yapı kısaca. Sınıf ayrımı ise modern dönemlerle birlikte ortaya çıkmıştır. Marx'ın teorileri meşhurdur, proleterya ve burjuva ayrımı. Bugün Müslümanlar olarak nasıl bir tabakalaşma ile kendimize ve topraklarımıza faydalı olabiliriz sorusunu sorduğumuzda bana sınıf ayrımından başka bir çıkar yol yok gibi görünüyor. Bu ayrım da sivil cemaatleşme ve ilmi birikimlerin kamusal bir sese dönüşmesi bir tarafta, halkla köprü kurarak temel sabiteler üzerinden kimlik tahkimi bir tarafta olarak vuku bulabilir. Yoksa toplumu kutuplaştırmayın derken sınıfsız dolayısıyla kitle haline gelmiş, yığınlar ortaya çıkacaktır ki çıkmıştır. Bu yığınları provoke etmek sınıfları etmekten çok daha kolaydır. Hele kitle iletişim araçları bu kadar bizim "içimiz" ve "işimiz" haline gelmişken.
··
729 görüntüleme
Fâtih okurunun profil resmi
Tafsilat için bknz: "Sosyal Tabakalaşma / Kavramlar, Kuramlar ve Temel Meseleler" Lütfi Sunar, Nobel yayıncılık, 2018
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.