Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

MAHALLE KAÇKINI FİLOZOFÇUĞUMUZUN DOGMA ANLAYIŞI Bu hazret dogma ile ilgili şöyle der: "Tüm din ve ideolojiler dogmadır. Marksistlerin ve Müslümanların felsefe yapma yeteneği yoktur." Burada bizi ideolojiler değil din ve tabii özellikle İslam dini ilgilendirmektedir. İlk söyleyeceğim şey şudur: Bu bir tespit olsa diyecek fazla bir şey yoktur, ancak burada aşağılayıcı bir eleştiri söz konusudur. İşte bunu kabul etmek mümkün değildir. Üşenmedim, sözlükte dogmanın ne olduğuna baktım. İki anlamı var: 1. Doğruluğu deneyden geçirilmeden, sınanmadan kabul edilen, olduğu gibi benimsenen ve bir öğretinin ya da ülkünün dayanağı yapılan sav. 2. Bir felsefe okulunca benimsenen ve doğru diye öne sürülen öğreti. Birinci tanıma göre şayet bir aşağılama ve eleştiri söz konusu değilse bunu kabul etmek mümkündür. Zira deney yapmadan kabul edilen görüşe dogma denmektedir. Bu anlamıyla dogma iman gibidir. İman, deney olmadan ama aklen benimsenen bir tasavvur, bir bağlılık şeklidir. Ancak burada dogma ile sadece bilimsel bilginin geçerli olduğu, diğerlerinin bilgi dahi olmadığı kabul ediliyorsa, işte burada eleştirilecek noktalar vardır. Çünkü hangi bilim dalı, hangi bilgi türü olursa olsun muhakkak ön kabulleri ve sabiteleri vardır. Bunlarsız olmaz. Ön kabul ile ön yargının ayırt edilmesi gerektiğini söylemeye luzüm bile yoktur. Örneğin bilim yapabilmek için sebep-sonuç ilişkisi zorunludur, demek bir dogmadır. Çünkü bu kaide deney yoluyla elde edilmemiştir. Nitekim akılda çok çeşitli a priori diyebileceğimiz ön kabuller bulunmaktadır. Zaten bunlar olmazsa başka ve farklı bilgiler elde etmek mümkün olmaz. İkinci tanıma bakarsak, aslında mahalle kaçkınımız ayağına kurşun sıkmaktadır. Zira kaçkınımız, dogmanın karşısına aklı koymaktadır. Malumdur ki felsefede rasyonalizm diye bir ekol vardır. İşte bu ekol, akıl dışında bir bilgi türü kabul etmediğinden aklı dogmalaştırmıştır. Sadece bu ekol değil, diğer felsefi ekoller de kendini dogmalaştırmıştır. Empirizm, pragmatizm, idealizm, sezgicilik, şüphecilik de böyle birer dogmadır. Zira bunlar tek bilgi türünün kendilerinin ortaya koyduğu yolla ancak elde edilebileceğini söylemektedir. Tek bilgi bunların benimsediği metotla elde edilen bilgi olduğuna göre bu bilgi tek doğru bilgi olmaktadır. İşte bu dogmadan başka bir şey değildir. Görüldüğü gibi felsefi ekoller tam anlamıyla dogma olmaktadır. İslam tarihine bakıldığında baştan beri epistemolojide tek bilgi kaynağı değil, çoğulcu bir bilgi kaynağı benimsenmiştir: Haber, akıl ve duyular. Hatta sezgi veya ilham tartışılıyor olsa bile bu metot sisteme entegre edilmiş, belki objektif değil ama subjektif bir bilgi kaynağı olabileceği kabul görmüştür. O zaman şunu diyebiliriz: Aklı esas alan, ama habere bilgi kaynağı olarak itibar etmeyen aklı dogmalaştırmıştır. Duyuları esas alan, akla ve habere bilgi kaynağı olarak değer vermeyen duyuları dogmalaştırmıştır. Deneyi esas alan, duyu, akıl ve habere ilgi göstermeyen deneyi dogmalaştırmıştır. Ve elbette haberi esas alan ama duyu, akıl ve deneye önem vermeyen, itibar etmeyen haberi/vahyi dogmalaştırmıştır. Bütün bu bilgi türlerine hakkını veren ise adil ve gerçek anlamıyla eleştirel davranmış demektir. Burada bir hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum: Bizim medeniyetimizde fıkıh usulü, hadis usulü vs. vardır. Onlar birer dogma mıdır? Dogma değildir. Çünkü bu usullerle ortaya konulan her şey müthiş bir deneyimle, müthiş bir akli ve eleştirel yaklaşımla tartışılarak tecrübe edilmiştir. Yani bu usuller salt masa başında kurgulanmamıştır. Arkalarında müthiş bir birikim ve tartışma vardır. Dolayısıyla bu usullerle ortaya konulan şeyler dogma değil, ancak ön kabul olabilir. Her ilmin ön kabul ve sabitelerinin olmasında da hiçbir sakınca yoktur. Bitirmeden bir şey daha demem gerekiyor: Batılı kavramlarla kendimizi izah etmeye çalışmak çok dikkat gerektiren ve oldukça tehlikeli bir iştir. Yıllardır evrensellik tarihsellik tartışmaları yapıyoruz. Belki mecburen bu kelimeleri kullanarak bu tartışmaları yapıyoruz ama inanın bunları kullanmak oldukça sakıncalıdır. Örneğin birine evrenselcidir diyelim. Böyle olunca hiçbir tarihsel veri kabul etmemesi gerekiyor. Oysa bu evrenselci mensuh ayetler olgusunu kabul ediyor. Bu sefer de tarihselci onu çelişkiye düşmekle suçluyor. Hermenötik de böyledir, fideizm de böyledir. Bunların bizim medeniyetimizde karşılıklarını aramak ciddi sıkıntılara yol açmaktadır. Hele bu kavramlarla kendimizi ifade etmek tam bir çarpıtmaya sebep olmaktadır. Dogma kelimesini kullanarak kendimizi ifade etmeye çalışmak da bunlardan farklı değildir. Sonuç olarak denilebilir ki, önemli olan, bir şeye dogma dediğimizde onunla neyi kastettiğimizdir. Yoksa artistlik yapıp birilerine hakaret etmek değil! Prof.Dr Yavuz Köktaş
·
1 artı 1'leme
·
498 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.