Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Büyüdük ama hâlâ başımızın hafifçe okşandığı bir hayat diliyoruz biz. 5 veya 6 yaşlarındayım. 2 yaşındaki kardeşim evden çıkıp gitmiş köyün arasına oyun oynamaya. Fırlamaydı kerata. Kişiliği neredeyse bende silinmeye yüz tutmuş hacı dedemi hatırlıyorum. O sırada balkonda rengi güneşten kreme çalmış sandalye üzerinde oturuyor. Ben geldim o sıra. Değneğiyle bana kızıyor kardeşin yok evde diye. Ben korkmuşum ben de çocuğum daha tabii. Amacı kötü değil o zaman. Tabii ikimize göz kulak olmaya çalışıyor. Annem sonra beni komşu amcanın evinden kardeşimi de sokak aralarından kıza döve getirdi eve. Oralarda hissediyorduk demek ki sevgiyi, sevilmeyi. Sonra ertesi gün oluyor. Yine annem yok yanımızda, herhalde her zamanki gibi bahçede, tarlada falan. Babamı doğru düzgün hiç görmezdim zaten o da yok. Şehirler arası çalışıyor, şoför o zamanlar. Haftada 2 defa görürsek yüzünü kâr. Küçük bir çocuğuz daha. O yaşlarda anne babayla olan anılar daha çok hatırlanması gerekir değil mi? Biz çevremizde anlatılan küçüklük anılarında anne babaları işitiyoruz. Bilakis kendimiz pek hatırlamayız ama. Biz yani ben ve o. Fatma. Manevi kardeşim. Zaten tek hatırladığım da çoğunlukla o. Hatırladığım tek şey birlikte sabahtan akşama dek vakit geçirdiğimiz yıllar. Anneler yine bizi akşam ezanında dışarıdan toplardı. Yazımın başından beri diyeceğim o ki biz dışarıda aradık sevgiyi, tam da o dönemde verilmesi gereken ana baba sevgisini... İçi boş plastik bebeklerde, içi yosun tutmuş arkın suyunda, bayır aşağı koyverdiğimiz üç tekerlekli bisiklette, bozulan bisikletlerimizi tamir eden Naci amcada, eve dağılırken gökyüzüne doğru fırlattığımız akşam taşında, sektirdiğimiz topta, kışın soğuktan üşüdüğümüz halde tepeden poşetlerle kaydığımız zaman diliminde, bir dersten aferin aldığımız zaman başımızı okşayan öğretmende aradık biz sevgiyi... O yüzden pek hatırlamayız ana baba ile olan anılarımızı o yaşta. Gelenek nasılsa öyle devam etti ana babamız için de. Onlara ana babaları öyleydi onlar da bize. Yakındalardı  ama bir o kadar da uzakta. Sonra zaten 11, 12 yaşlarında bir ayrıldım evden, el oldum başka şehirlerde. Ana babamın evinde bir yabancı oldum sonra da. Sonu zaten çoğumuz için aynı. İş güç sahibi ol derken falan bir bakmışız evlenmişiz. Kendime itiraf etmek zor oldu; bu yaşta başımın bir çocuk gibi okşanmasını istememin sebebini.. Ve durup durup hayata karşı içime sebepsizce oturan o ukteyi,  bunalımı. Biz zamanında sevilmek istedik hem maddi hem manevi... Ama zamansız sevildik şimdi ise oturmuş düşünüyoruz. Hayatımıza aldığımız, bir ömür geçirmek istediğimiz eşlere bağlanıyoruz. Sebebi neydi ki kendimizi unutmamızın? Neden bu kadar güçsüz ve en ufak şeyde yıkılır olduk? Sorun bizde miydi? Yoksa çocukken sevgiyi dışarıdaki canlı cansız her şeyde aramamıza sebep olan bizi ihmal edenlerde mi? Bizim hiçbir beklentimiz olmadı hayattan çünkü bize o öğretildi. Sonunda sadece başımızın okşanmasını isteyen insanlar olduk... İroni gibi... Sevgi YT
·
160 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.