“Gmunden’de sıcak suyla yıkanabilsin diye onu yakında bulunan hamama götürüyorduk. Hans buna hıçkıra hıçkıra ağlayarak karşı çıkmaktaydı. Viyanadayken de ne zaman büyük küvete yatırsak ya da oturtsak aynı şekilde bağırıyor: Onu ancak dizleri üstünde veya ayakta yıkamak mümkün oluyor.
Ona korkup korkmadığını, korkuyorsa neden korktuğunu soruyorum.
Hans:”Küvetin içine düşmekten.”
-Küçük küvette yıkanırken neden hiç korkmadın peki?
-Çok küçüktü ki…Oturuyordum, içinde uzanamıyordum onun.
-Gmunden’de kayığa bindiğinde suya düşeceğinden korkmadın mı?
-Hayır, tutunuyordum, bu yüzden suya düşemezdim. Sadece büyük küvetten korkuyorum, içine düşerim diye.
-Büyük küvette annen yıkıyor ama seni. Annenin seni suya atacağından mı korkuyorsun?
-Elini çeker de kafam suya batar diye korkuyorum.
-Annenin seni sevdiğini, elini asla çekmeyeceğini sen de biliyorsun.
-Öyle geçti aklımdan.
-Neden?
-Hiç bilmiyorum.
-Yaramazlık ettiğin için annenin seni artık sevmediğini düşünmüşsündür belki?
-Evet!
-Annenin Hanna’yı (küçük kız kardeşi) yıkadığını izlerken elini çekmesini ve böylece Hanna’nın suya düşmesini istemişsindir belki.
-Evet.
*Hans’ın babasının burada çok doğru tahminde bulunduğunu düşünüyoruz.