Enver Paşanın odasına girdiğim zaman ayağa kalkıp beni karşıladı, sonra oturduk. Paşa “Bu da neyin nesi? Bizler tahtadan adam imal edelim de kendi elemanlarımız arasına katalım diye uğraşıyoruz ama Hicazlılar jandarma komutanı ve defterdara yaptıkları gibi güvenlik güçleri mensuplarını öldürüyorlar. Ama Allah’a şükür ki kriz aşıldı. Şimdi sizden ricamız, devletin kendisine güveni hakkında babanızın aklına takılan bütün şüpheleri bertaraf etmek için çalışmanızdır. Kendisine güvenimiz sonsuzdur” dedi.
Kendisine şu cevabı verdim:
“Bunlar nasıl sözler? Siz ‘Kahraman-ı hürriyet’ ünvanını taşıdığınız halde, sizin yanınıza gelene kadar birçok yere girip çıkmam gerekti. Benden ziyaretçi kartı ve kimlik bile istediler.
Daha yakın geçmişte herkes sizi o kadar severken, şimdi bu uy gulamalar kamuoyunun sizden memnun olmadığını gösterir.
“Ayrıca bekleme odasında Şeyh Abdülaziz Çâviş’le karşılaştım. Şu anda sayın Nazırdan duyduğuma benzer sözlerle beni eleştirmeye kalktı. Abdülaziz Çâviş haddini aşıp devletle Şerif arasında aracı olmayı bile teklif etti. Oysa Şerif ile Osmanlı sultanları arasında, Ebû Nümey ve Sultan Selim zamanından beri dostluk hâkimdir. Eğer işler bu kadar tersine döndüyse, istediklerinizin gerçekleşmesine zaten imkân yoktur.