Gönderi

"... Böyle olmayabilirdi demenin hiçbir anlamı yok biliyorum. Ama böyle oldu. Böyle oldu ve müjdeler olsun, arkadaşlara da söyle, ben yavaş yavaş ölmeyi öğrendim. Boğazlı kazak ve kocaman bıyıklarımla dünyaya meydan okuduğum o günlerden, kırık gülümsemeleriyle yüreğimi kanatan, şimdi uzaklarda, artık kucaklayamadığım, ayrılığın planlarını sessizce ezberlediğim solgun bir kız kaldı. Ve o çanta, hep içimi sızlatan. Başını öne her eğişinde gençliğimi, yanağını öpmek için uzandığımda Ankara'yı ve ellerini koynunda kavuşturup her susuşunda İstanbul'u anlatan o kızdan, şimdi sıkıntılı bir yağmur, içimi ürperten bir kasım soğuğu ve söylenmemiş onca şey kaldı. Benden çok uzaklarda ve ne yazık, hep bana dair. Beni anlıyorsun değil mi? Ne kaldı bana çaresizliğimden başka, nereye gidebilirim, ne yapabilirim? Artık akşam kendini dayatıyor. Mektupların hiçbir hükmünün kalmadığı, hesap numaraları ve randevuların ezberlendiği soğuk akşamlar ve her seferinde yıkayıp kendimi alkolle, yaralarımı yaladığım o telefonlar... Bana yalnızca bunlar kaldı. Evet, artık akşam kendini dayatıyor ve ben çok yaşlandım. Ama müjdeler olsun, arkadaşlara da söyle, yavaş yavaş ölmeyi öğrendim..."
Sayfa 176 - 177Kitabı okudu
·
374 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.