Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

20. yüzyıl felsefesine göz ve tin
Fenomenoloji ekolünden Merleau-Ponty’nin bir eseri.
Göz ve Tin
Göz ve Tin
Bu metin bir meta analiz çalışmasıdır, herhangi bir edebi kaygı yoktur. Asıl amaç zihnimde var olan bilgilerden bir harita oluşturmak. Fenomenolojiye giden yolda ilk başta Analitik ve kıta felsefesinin ne olduğunu daha sonra fenomenolojinin ne olduğunu anlamaya çalıştım. Analitik-Kıta farkı Genellikle analitik felsefe yöntem olarak dil analizine ve sembolik mantığa yaslanan, üslubu açısından açık ve muğlaklıktan uzak olan, beşeri bilimlere ve sosyal bilimlere kıyasla doğa bilimlerine yakın olan, İngiltere ve ABD’deki filozoflara odaklanan bir felsefe yapma biçimi olarak görülürken kıta felsefesi doğa bilimlerinden ziyade sanatlar, sosyal bilimler ve beşeri bilimlerle iç içe olan, dili metaforlarla dolu olup kolay anlaşılmayan, Kıta Avrupası’ndan belli filozofların fikirlerine odaklanan bir ekol olarak görülür. Analitik felsefenin ana figürleri arasında Bertrand Russell, George Edward Moore, Gottlob Frege, Ludwig Wittgenstein gibi filozoflar varken; kıta felsefesinin ana figürleri arasında Kant, Fichte, Hegel, Heidegger, Foucault, Deleuze ve Derrida gibi filozoflar vardır. Ekollerin içindeki akımlar Kıta felsefesi, şu akımları içinde barındırır: Alman idealizmi, fenomenoloji, varoluşçuluk (Kierkegaard ve Nietzsche'ninki gibi önceki düşüncelerle birlikte), yorumsama, yapısalcılık, postyapısalcı felsefe, Fransız feminizmi, Frankfurt Okulu'nun eleştirel teorisi ve Batı Marksizmi ile psikoanalitik teorinin ilgili alanları. Analitik felsefe içinde; ideal dil felsefesi, mantıksal atomculuk, mantıksal pozitivizm ve gündelik dil felsefesi gibi akımlar ortaya çıkmıştır. Fenomenoloji de burada kıta felsefesinin içerisinde. Onun tarihine bakacak olursak; “Edmund Husserl Kant'ın fikirlerini bir başlangıç noktası olarak kabul edip daha sistematik bir yaklaşım benimsedi.” Deneyimlerimiz dahilindeki bütün nesneleri fenomen olarak yaklaşıp gerçekte var olup olmadıklarını göz ardı ederek dikkatimizi birinci tekil şahıs deneyiminin kendisine bu deneyime sahip olmanın ne anlama geldiğini ve bilincimizin doğasına yoğunlaştırabiliriz. Fenomenoloji iptidai seviyede bir bilince ulaşmıştı. Soru şuydu: bilinç içerisinde şeylerin kendileri” mi algılanırlar yoksa dünya sadece bir zihin için mi orada vardır? Husserl’in bir öğrencisi olan Martin Heidegger daha da temel biçimde var olmanın ne anlama geldiğini sorarak soruyu radikalleştirdi. Buradan da Husserl’in fenomenolojisinden Heidegger’in varoluşçuluğuna süzülüyoruz (ki ondan sonra Sarte, Camus.. sahneye çıkıyor) (Fenomenolojinin resmi olarak 1879'da wilhem wundt tarafından kurulmuş olan deneysel Psikolojinin durumu ile doğrudan bağlantılı olması ayrıca fenomenal psikolojinin kurucusu Franz Brentano’nun Gestalt psikolojisinin kurucularından Ehrenfels’e yakın olması da beni şaşırtan bir bağlam oldu.)
·
55 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.