Gönderi

Ben, bizim eğitim düzenimizin daha hayata girmeden önce insanımızı tükettiğine inanıyorum. Her insan özeldir, farklıdır; nitelikleri, yetenekleri bambaşkadır. Hani Kur'ân-ı Kerim “alâk” kavramıyla insanı ilişip yapışma cevherine göre açıklar ya! İlişme yapışma imkânlarımız o nitelik ve yeteneklerdir. Anlamaya da oradan girilir. Anlamasını uyandırmak istediğiniz, yâni yetkinleştirmek istediğiniz insanı, ilgileri üzerinden uyandırabilirsiniz. Bizim sistemimiz, ne derece eseflensek azdır, öğrenci ilgisine karşı ilgisizdir. Bir cinâyet suçlusuna verilen cezâlardan daha uzun sürelerde dört duvar arasında tuttuğumuz çocuklarımızı yetkinleştirmeyi bir yana bırakın, kompleks yükleyerek, korkularla donatarak, güvensiz elemanlar olarak sokağa salıyoruz. Müfredat içindeki diğer birçok hayâtî yanlışımıza girmiyorum bile. Okuyucuyu ferahlatacak teklif, kendisi uyanmış hocalar ve o hocalarla zihin ve gönül temâsı kurmuş öğrencileri buluşturmaktır. Gerçek bir ilgi gören, kendi yeteneklerini ilerleterek ufka bakabileceğini keşfeden öğrenci, hayata dizleri titreyerek girmez. Ecdâdın "kut kazandırma” dediği olay, anlaması tetiklenmiş, gönlü uyandırılmış, sorumluluk ahlâkını o uyanışın içinde kendi bulmuş olmaklıktır. | Sait Başer, Töre’nin Türk’ü Türk’ün Müslümanlığı, Kırmızılar Yayıncılık, Baskı Tarihi: Mart 2020, s. 251-253.
Sayfa 251 - Kırmızılar Yayıncılık, Baskı Tarihi: Mart 2020Kitabı okudu
200 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.