Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

b-Hadd-Cinayet ve Ta'zîr Suçları
Nasslarda, yani Kur'an-ı kerîm ve sünnet-i nebevîde suç olduğu bildirilen ve cezası da kat'î olarak tayin edilen fiillere hadd suçları (veya cezaları) denir. Hadd, lugatta, men' (engelleme) demektir. Beş suç için hadd cezası vardır: Zinâ, şarap içmek, kazf(iffetli birine zina iftirası), sirkat(hırsızlık) ve yol kesicilik. Bazı hukukçular, siyer bahsi içinde ele alınması âdet olan bağy (devlete isyan) ve irtidad (dinden çıkma) suçlarını da hadd suçlarına dahil ederler. Cinayetler ise evvelemirde hukukulıbâdı (şahıs haklarını) ihlal eden adam öldürme ve müessir fiil suçlarını ihtivâ eder. Bunlar hâricinde kalan ve tanzimi hükümdara tanınmış hakâret, kalpazanlık, rüşvet, ihtikâr gibi çok sayıda suç da ta'zîr suçlarını teşkil eder. Ta'zîr suçları, amme veya şahıs haklarını yahud her ikisini ihlâl ediyor olabilir. Haddlerin sâbit olmaması veya cinâyetlerde af gibi hållerde de hükümdar suçluya taʼzîr cezası verebilir. Hadd, cinayet ve ta'zîr suçları arasında şu farklar vardır. 1-Hadd, mikdarı, hukuken kat'i olarak beyan edilmiş olan cezâdır. Burada hâkimin takdir hakkı bahis mevzuu değildir. Hadd suçu, kat'i şekilde sabit olunca, muayyen cezânın verilmesi icab eder. Sâbit olmazsa, artık hadd suçundan bahs edilemez. Ta'zîr suçunda cezâ muhtelif olup, hâkimin münasip bulduğu mikdarda verilebilir. Kısas suçlarında, vaziyete göre mağdurun veya velîsinin cezâyı seçme hakkı mevcuttur. Nitekim kasden adam öldürme ve yaralamada, maktulün vârisleri veya mecruhun (yaralının) kendisi, fâilin bir mal veya para diyet) ödemesiyle sulh olabilirler. Bu takdirde cezânın mahiyeti değişir. 2-Hadd, en ufak bir şüphe ile düşer. Bu, hadîsi şerif ile sâbittir. Meselâ, zinâ suçunda, tarafların vaktiyle evli olmaları, bir şüphedir. Evliliğin devam ediyor olması şüphesi vardır. Hırsızlık suçunda fäilin vaktiyle o malın mâliki olması şüphedir. Binaenaleyh şüpheden zanlı istifade eder. Ta'zîr ise, bilakis şüphe ile lâzım olur. 3-Çocuğa hadd cezası verilmez; ama ta'zîr cezası verilebilir. Cinayetlerde ise çocuk mâlî tazminat (diyet) öder. 4-Hadd cezasını yalnız hâkim verir. Hadd cezaları, suç işlenince değil; hâkim karar verince tatbik olunur. Cinâyet suçlarında da böyledir. Ta'zîr cezasını, bu suçun işlendiğini gören ve sözle men edemeyen her Müslüman yapabilir. 5-Hadd suçlarında mutlaka erkek şâhid istenir. Kısas ve ta'zîrde böyle değildir. 6-Hadd ve kısas zanlısı (hüküm verilene kadar) hapsolunur. Ta'zîr zanlısı hapsolunmaz. 7-Hadd cezası mahkemeye düştükten sonra afvolunamaz. Kısas ve ta'zîr suçları her zaman affolunabilir. 8-Mahkemeye intikal eden hadd cezası tövbe (pişmanlık) ile düşmez. Hâkimin duymadığı suçun hadd cezâsı, tövbe ile düşer. Kısas suçunda tövbe cezâyı düşürmez. Ta'zîrde, mahkeme fäilin tövbesini nazara alabilir. 9-Hadd suçlarında cezalandırmak hususunda mürûrızaman (zamanaşımı) muteberdir. Vaktinde haber vermesi mümkün olan, bir aydan daha eski bir suçun ihbarı kabul olunmaz. Yalnız kazf haddi müstesnâdır. Suçlunun ikrarı ise her zaman kabul edilir. Şarap içme suçunda mürûrızaman ise ağızdan şarap kokusu geçene kadardır. Şahıs haklarını ihlâl eden cinâyet (kısas) suçlarında mürûrızaman yoktur. Ta'zîr suçlarında hükümdar veya hâkimin takdirine göre mürûrızaman tatbik olunur. 10-Kul hakkı karışmış olmayan hadd suçlarında şahidlik yapmamak; bildiğini saklamak efdaldir. Çünki Hazret-i Peygamber, "Kim din kardeşinin günahını örterse, Allah da onun günahını örter" buyurmuştur. Kısas ile hakâret gibi kul hakkı bulunan ta'zîr suçları böyle değildir. Bunlarda şahidlik yapmak ve bildiğini saklamamak dinî ve hukukî bir vecibedir. 11-Hadd suçlarında kanunî delil usûlü kabul edilmiştir. Muayyen ve muteber deliller bulunmadıkça, suç sabit olmaz. Binaenaleyh münhasıran hakimin mevzuya dair malumatı ile hüküm verilemez. Kısas ve ta'zîr suçlarında vicdanî delil usûlü câridir ve hâkimin bilgisi delil olabilir. 12-Hadd suçları, kazf ve hırsızlık hariç olmak üzere, takibi şikâyete bağlı değildir. Re'sen takip edilir; halktan her hangi bir kimse bunu mahkmeye getirebilir. Mağdurun talebi mevzubahis değildir. Kısas suçlarının takibi ise şikâyete bağlıdır. Ta'zîr suçlarından kul hakkına dair olanlar da böyledir. 13-Kazf ve hırsızlıktan başka hadd suçlarında, şâhidler dâvâ açılmadan da dinlenilebilir. Kısas için dâvâ açmak lâzımdır. Ta'zîrde dâvâ açmak lâzım değildir, hâkim, muhtesib gibi devlet memurları, ayrıca suçun işlendiğini görüp de sözle men edemeyen her Müslüman ta'zîr cezâsını icrâ edebilir. 14-Hadd cezası infaz edilirken hâkimin (ve şâhidlerin) hâzır bulunması lázımdır. Kısasta ve ta zîrde lâzım değildir. 15-Hadd suçlarında şikâyet hakkı Hanefi'ye göre vârislere intikal etmez.Ancak kısas isteme hakkı vârislere geçer. [Diğer üç mezhebe göre göre hadd-i kazf vârise intikal eder.] 16-Hadd suçlarında, dilsizin kendisine mahsus işaretle dahi şahidliği veya yazısı makbul değildir. Kısas ve ta'zîr suçlarında kabul olunur. 17-Hadd suçlarında şâhidlikten veya ikrardan vazgeçmek muteberdir. Kısasta ikrardan dönmek muteber değildir. 18-Hadd cezasının infazı, fâilin uhrevî mesuliyetini ortadan kaldırmaz; ayrıca tövbe etmesi de lâzımdır. Ta'zîr suçunun uhrevî mesuliyeti, cezâ görsün görmesin, her zaman tövbe ile sakıt olur. Cinâyet suçlarında, cezâ yerine getirilip. vaziyete göre mağdur veya mağdurun vârisleri râzı edilmedikçe, tövbe makbul olmaz; her halde maktulün hakkı âhirete kalır. "Kim bir mümini taammüden öldürürse, cezası ebediyyen kalınacak cehennemdir" meâlindeki âyet-i kerime (Nisâ: 93), bu fiilin meşru olduğuna inanarak işlemek şeklinde tefsir edilmiştir. Zira ameller, imandan bir parça değildir.
·
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.