Yaşanarak ve hissedilerek yazıldığına emin olduğum kitaplardan birisi. Yazar kalbime dokundu derler ya hani. Burada Duygu hanım bizzat kalbimdeki boşluğa dokundu. O boşluğu görmemi, farketmemi sağladı. Daha doğrusu kabullenmemi. Ben kalbindeki boşluğu bildiği halde onu yok sayan, her seferinde üstünü dallar ve yapraklarla örten, sonra kendine bu boşluğu unutturup bir süre sonra o boşluğa düşen ama yine akıllanmayıp boşluktan çıkar çıkmaz boşluğu kapatmaya çalışmak yerine yine dallar ve yapraklar kullanarak o boşluğu örten birisiydim. Bu kendime göre benim iyileşme biçimimdi. Ama bu kitap bana bunun iyileşme değil bir kaçış olduğunu, o boşluğu kapatamasam bile ancak boşluğa sarılıp yaşamayı öğrendiğim zaman iyileşebileceğimi gösterdi. Herkeste aynı etki uyanır mı, herkes bu kitapta kendini bulur mu bilmem ama kalbinde bir boşluğu olan herkes mutlaka kitabın ufacık bir yerinde bile olsa kendisini görüp "Bunu benim için yazmış." diyecektir. Tıpkı benim "Bana özel mi yazdın beee!!" dediğim gibi.