su kıvrak akar
dağ sana durur
başparmak kayar, terler
tütün sarar
sarartır
bir yol toprağa oturmayı kurar
of de önündeki ekine
çıkınına
seni sana vermeyene
güneş yakıcı olur
düz ova üzümleri verendir
tütünü sarartan
buğdayı olduran
bir elin üzerinde sımsıcak
yumuşak gezindiği gözün
elindeki silâhtır
zeynep nine o zaman türküyü kavrar
sözcükleri yan yana getirir
ova denli uzun, geniş, sıcak ve eski
bir ses:
güzel üzüm, yarim üzüm
ahmedimi doyur bu yaz
kışa tedarik gerek
şerbetini akıt biraz
oldu oldu oldurası
sarı küpe nazlı binaz
yiğidimi oldurası
pekmezimi yapam biraz
ses döner
dağa vurur
karanlığa karışır
mallar ağıllardadır
tezekler kurumuştur
çıra yakılır
erkek ekmeği bekler
sorar
tandır ısınır
ocak tüter
odayı duman kaplar
tütün uzayıp yürür
merhaba
merhaba gözüm
çirdiki hoşe
rahate
hikâyât. günübirlik olaylar
âşık veysel ceddi pir sultan
hazreti ali
hepimiz aynı meclisi yürütüp
ölüler ve ölecek olanlar
toprak gibi ağır. gerçek
acılı, yüklü, kırışık
bir yaşamı sürdürdüler
çiçek dikemedik bu yaz
odacığı yapamadık
gömlekliği alamadık
bulamadık boş bir zaman
canım fırat, deli fırat
bize uzak düştün fırat
bu kış
dağların kışıdır
ışık titrer
ocak söner
âşık vurur sazının teline
birer birer söyler de
yüreklerin üzerine
acıyı
sevdayı
bir geçmişin anısını
tahir ile zühreyi
ışık söner
döşekler serilir
fatma zühreye benzer
gelen çocuk bilir mi bunun acısını
altına toprak verirler
sürünün önüne katarlar
bir yaz daha bir yaz daha
bağda, bostanda, ormanda
sarı buğday tarlasında
gelen çocuk bilir mi bunun acısını
ey hergün aynı yataklarda yatanlar
asfaltta yürüyenler, beton yapı kullananlar
ayrı düşenler
acıyı sinemayla değişenler
anten çekenler
bulanık sudan içenler
ağdalı, yapışkan, umutsuz güne bakanlar
memurlar, yani günlerini dolduranlar
elleriyle devşirilmiş başaklardan
bir tas buğday getirdi bu çocuk
Sayfa 37 - Ayyıldız Matbaası - Ankara - 1978, SÜRGÜN HIZI