gündoğusu iyice karardı
kibrit yanmadı
otlara baktılar
dalgalanan
yay çizen
göğe bakan
hışırdayan, kekre otlara
başaklara baktılar
toprak çatlaktı
kazması çentikli, budaklı bir daldı
yapış yapıştı
terden
işliyordu ki toprağı
nasıl işlerse bir demirci
bir işçi
dokursa
verirse kendindeki sudan
bağdaş kuracak zaman değil
ilmeğe geçirilen tütünler
öyle kıvrak duruyorlardı daha
biberler kuruyordu
serili çamaşırlar ortadaydı
uzamış sakallarını sıvazladı
kurumuştu
"haydi can
yağmur gelip yetmeden"
koşmaya başladı abuzero
yapılacak bir yığın işi düşünüp
o hızla gömleği şişti
bayıra vurdu kendini
yağmur iniyor terman'a
beklenen
işi gücü karıştıran
üstüste yığan
ıslatan, bulduğunu eriten
toprağa katan
akıp giden
dirilten, parlatan suya
yumuşayan toprak
yaşayan ölüleri türkelinin
memo'nun, haso'nun, hızgıro'nun
kerpici kestikleri
çamurla sıvadıkları
dumanı tüttürdükleri
başlarını soktukları
çocukları, kadınları, sinileri
kedisini, köpeğini
küçük üzüntüleri
belâlaları
kavgayı
içine alan
barındıran
koşuyorlar şimdi hepsi
yumuşayan toprak
katılığını yitiren
oluk açtıran
mezar kazdıran
suyu bulanık akıtan
bu kez de suyla
ıslanan dünyamızda
termanlılar, kürtçe şarkılar söyleyerek
uzun dağları yaran sesleriyle
ortada kalan şeyleri
her zaman yarıda kalmış olan
bitmemiş işleri
biraz daha düzenleyerek
çamurlu kazmaları
bulanık suyla temizleyecekler
bir şey değişmeyecek hayatlarında
çocuklar büyüyecekler
Sayfa 45 - Ayyıldız Matbaası - Ankara - 1978, SÜRGÜN HIZI