Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

A-Cezalandırmada Hâkim Prensipler
1-Cezâ, suçu önleyici mahiyette olmalıdır. Ağır suçlar için hafif cezaların verilmesi, bu maksadı bertaraf eder. Bu sebeple İslâm hukukunda, bilhassa bazı mühim suçlar için ağır cezâlar konulmuştur. Vâkıa bu cezaların tatbiki son derece zor şartlara bağlanmıştır ve İslâm tarihinde de nâdir infaz olunmuştur. Ancak cezaların ağırlığı, bahis mevzuu suçların işlenmemesi hususunda insanları caydırmak içindir. Bunda suçlunun cezalandırılmasından başka; hem onu suç işlemekten alıkoymak, hem de cemiyeti onun kötülüklerinden koruyup suçların yayılmasına mâni olmak maksadı vardır. 2-Cezâ, verilen zararı telâfi edici olmalıdır. Nitekim şahıs haklarını haleldar eden katl suçunda kasıtlı fäile idam cezâsının verilmesi; kasıtsız katl suçunda ise diyet adıyla tazminat ödenmesi, maktulün himâyesinden mahrum kalan yakınlarının intikam hislerini giderme; keder ve zararlarını bir nebze de olsa bertaraf etme maksadına mâtuftur. 3-Cezâ, suçluyu ıslâh edici olmalıdır. İşlediği suçun cezâsını çektikten sonra, bir daha ceza almamak için suçtan uzak durmasını temin etmelidir. Idam cezâlarında belki bu maksadın tahakkuku zordur, çünki suçlu ortadan kaldırılmaktadır. Ancak bir başkasının hayatına haksız yere son verme fiilinin telâfisi, suçlunun ıslahı maksadından daha mühim görülmüş ve tercih edilmiştir. Masum bir insanı kasden ve taammüden öldüren kimse, ıslah edilmez kabul olunmuştur. 4-Verilen ceza, işlenen suç ile muvazeneli (dengeli) olmalıdır. Bu sebeple şer'î hukukta çok ehemmiyetli görülen bir takım suçlara ceza öngörülmüş; bunun dışında kalan fiillerin suç sayılması ve bunlara ceza tatbiki, zamanı ve zeminin şartlarına göre hükümdara ve hâkimlere bırakılmıştır. Hükümdar ve hâkim, bulundukları yer ve zamandaki adalet telâkkilerini nazara alarak, bu suçlara en uygun cezaları tayin edecek; böylece suç ile cezâ arasındaki muvazene kurulmuş olacaktır. Şahsa karşı işlenen suçlarda, fiil ile ceza arasında mümâselet (denklik) olmalıdır. Taammüden adam öldürmesinin cezası idamdır. Allah (cemiyet) haklarını ihlal eden ve ceza Şâri tarafından tesbit edilen suçlarda, herkesin anladığı şekilde bir mümâselet (denklik) mevzubahis olamaz. Burada cezâ, doktorun hastaya verdiği acı ilaç; bazen de (el kesmi ve recmde olduğu gibi) kangren olmuş uzvun kesilmesi gibi görülmüştür. 5-Cezânın infazından maksat, suçlunun helâki değildir. Bu sebeple, cezâya tâkat getiremeyecek kimselere bazı toleranslar tanınır. Nitekim Hazret-i Peygamber, zinâ suçuyla önüne getirilen bir ihtiyarın, ayakta zor durduğunu görünce, üzerinde yüz filizi bulunan bir dal ile bir kere vurularak cezalandırılmasına hükmetmişti. Ayrıca cezā, bir işkence değildir. Hukukun emrettiği mikdardan fazlası tatbik olunamaz. İdam cezası, en seri öldüren silah ile infaz olunur. Celde cezasında, suçlunun başına, yüzüne ve edep yerlerine, ayrıca devamlı aynı yerine vurulmaz. 6-Cezâ, aynı suçu işleyen herkes için aynı olmalıdır. Buna cezaların umumîliği prensibi deniyor. Nitekim Müslüman olsun, zimmî olsun; hür olsun, köle olsun; erkek olsun, kadın olsun, şehirli olsun, köylü olsun, herkes aynı suçu işlediği zaman aynı cezâyı alır. Zimmîlere dinlerinin icabı olan bazı muafiyetlerin tanınması (mesela şarap içme cezası verilmemesi); kölelerin ve kadınların sos- yal vaziyetleri ve bedení hususiyetleri sebebiyle daha hafif bazı farklı tatbikatın icrâsı da tabiî görülmüştür. Nitekim kölelere, hür insanlara verilen cezânın yarısı verilir. İrtidad eden kadın öldürülmez. Ta'zîr cezalarında, suçlunun vaziyetine göre, farklı cezaların verilmesi, cezaların umumîliği prensibine aykırı görülmemiştir. Çünki cezâdan maksat, suçlunun yaptığı fiilin karşılığını görmesidir. 7-Cezânın, keyfi değil, hukukun kaynaklarında tesbit edildiği hâliyle verilmesi lâzımdır. Bu sebeple hadd ve cinâyet suçlarında, cezalar kılı kırk yararcasına tesbit edilmiştir. Şartların biri bile tahakkuk etmedikçe, suç teşekkül etmez ve bahis mevzuu ceza verilemez. Ancak ta'zîr suçları, suçlunun şahsıyla yakından alakalı olduğu için, farklı cezalar verilmeye müsaittir. Burada fiilin suç olduğu bellidir. Ancak cezā zamana, zemine ve şahsa göre tayin olunmaktadır. Nitekim aynı suç, cemiyeti farklı zamanlarda farklı şekilde rencide edebilir. Harb, kıtlık, salgın hastalık, karışıklık zamanlarında suçlar daha ağır zararlara sebebiyet verebilmektedir. 8-Cezâ, insan haysiyetine uygun olarak infaz olunur. Bu sebeple şer'î hukukta asarak idam, yol kesme suçunun bir türü dışında tecviz edilmemiştir. Hazret-i Peygamber, cezaların infazı esnasında suçluya hakaret edenleri men etmiş; suçlunun ceza infazıyla arındığını söylemiştir. Kadının cezalandırılması hâlinde, elbisesi soyulmaz ve yere oturtularak infaz yapılır. İslâm hukukunda, kazığa oturtma, çengele asma, topun içine koyup ateşleme, vahşi hayvanlara atma, denizde boğma gibi cezalar yoktur. Buna dair bazı rivâyetler, yabancı seyyahların hayallerinin mahsulüdür. 9-Ceza şahsî olmalıdır. Suç ile doğrudan alâkası bulunmayan kimseler, cezalandırmaya mevzu olamaz. Kur'an-ı kerîm, "Kimse, bir başkasının suçunun cezasını yüklenmez" buyurmaktadır (Fâtır, 18). Yine âyet-i kerîme, suç işleyenin, kendisinin ve suçun benzeriyle cezalandırılacağını emreder (Nisâ, 123). Hazret-i Peygamber, babanın oğlu, oğlun da babası için cezalandırılamayacağını söyler; kan davası âdetini yasaklar. Suç işleyenin ailesi, yakınları, suç işlenen mahallin sahibi suçlu sayılamaz.
·
52 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.