Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Portredeki Marcel Proust görüntüsüne baktığımızda şu özellikler dikkati çekiyor: Proust ayakta duruyor (zaten elimizdeki bilgilere göre ressam da önce ayakta bir boy portresi çizmiş, sonradan ayakların ve ellerin göründüğü bölümü yırtıp atmış), sanki uzun süre poz vermekten yorgun düşmüş. Üzerinde bir suare giysisi var. Kostüm ile fonun koyuluğu, yüzün ve yakanın açıklığıyla birbirini tamamlıyor. İri siyah gözler, petek gözler: Hem dış dünyanın bütün özelliklerini yakalamaya çalışıyor hem de kendi iç dünyasına bakıyor, iç dünyasında bir yerlere takılı. Göz altları hafifçe morarmış. Uykusuzluk çektiği buradan da belli değil mi! Dudaklar kösnül, kırmızı, kadınsı. İncecik bıyıkla bir karşıtlık oluşturuyor; ama bir açıdan da dudak ve bıyık birbirini bütünlüyor: Bunu söyleyince hemen ceketin yakasında şıklığı tamamlayan çiçeğe bakalım: Bir orkide bu, er-dişi (hermafrodit) bir çiçek. Proust'un hiç evlenmediğini de burada hemen belirtelim. Oysa düzenli biçimde belli aralıklarla hep evleneceğini açıkladığını bugün çok iyi biliyoruz. Söylediklerine bakılırsa, en azından on beş kez nişanlanmış. Seçim yapmada güçlük çektiği için de evlenmeme yolunu seçmiş! Evet tablo şıklık düşkünü bir kibarlar alemi insanını betimliyor. Ama az önce başladığımız portre betimlemesini yine yukarıdan aşağıya doğru sürdürelim, yüz ile "kravat"ın ovalliğini de topluca vurgulayalım: Yüzün ovalliği, ipek "kravat"ın ovalliğiyle sürüyor, yüz adeta aşağıya doğru çekiliyor. Bir de tenin rengine bakalım: Donuk bir bakışa, solgun bir yüz. Yüzün biçimi, solgunluğu, bakıştaki donukluk ona yaşayan bir Proust değil de bir "Mesih" havası veriyor adeta. Portredeki Marcel Proust, Kayıp Zamanın İzinde'nin Proust'u değil henüz. Marcel Proust bu portreyi çok sevecek ve yaşamının sonuna kadar, taşındığı evlerin duvarlarına asacaktır...
Sayfa 31
·
47 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.