Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Hak sûretidir âlem-i imkân ile Âdem Bundan güzeli nerde ki, cennette mi sandın? (Bu dünyâ, Allah'ın kendi sûretinde yarattığı insanın da kendini Hakk'ın sûretinde görebilmesine verdiği imkânla en mükemmel ayna gibidir, o hâlde, sağladığı bu imkânla, böyle bir güzellik cennette bile yoktur.) Her yer ne güzel menbâ-ı hüsn, insan güzeli / Sen de bu cemâli, hûri, gılmanda mı sandın? / (Allah'ın çeşit çeşit isimlerine mazhar olmuş böylesi bir güzellik kaynağı olması bakımından ne güzel bir yerdir burası. Üstelik senin cennette sandığın o cennet güzelleri olan hûrilerde, gılmanlarda bile olmayan güzellik, insanın kendini bulacağı tek imkân mekânı olan bu dünyâda tecelli eder ki, bu cemâl (Allah'ın güzelliği) o çehrelerde yansır.) Her yerde, fakat ârifin kalbindedir Allah Yoksa sen onu arz u semâvâtta mı sandın? (Allah, yüzünüzü nereye dönersiniz ordadır, fakat bütün hakikatiyle ancak ve ancak kâmil insanın kalbinde tecellisini bulur. Sen onu yer ve gökte ararsan yanılırsın) Dünyâ diyerek geçme sakın, burdadır her şey Mîzân ü sırât'ı mutlaka orda mı sandın? (Dünyâyı asla hor görmemeli, dünyâda bulunmanın anlamını ve değerini bilmeli. Yapıp ettiklerimizin hiçbiri kaybolmadığı için iyi veya kötü her hareketimizin karşılığını -ölçüsünü- burada da buluruz. Sırat köprüsü de; doğru veya yanlışı seçimimize göre buradadır.) Cennet ü dûzah, gamm ü sürür, zulmet ile nûr Yaptıklarının gölgesi, hâriçte mi sandın? (Cennet ve cehennem, hüzün ve sevinç, karanlık ile aydınlık... hepsi buradadır ve bütün bunlar yapıp ettiklerimizin sonuçlarına göre karşımıza çıkar. Dolayısıyla fiillerimizin izdüşümleri de buradadır, dışarıda sanma, o içindedir.) Bilgin, sana kıymet, talebin neyse osun sen / İnsanlığı sâde yiyip içmekte mi sandın? (Bir insanın ideali ve candan talep ettiği şey ne ise, o kimse odur, henüz ona ulaşamamış olsa da. Bir insanın değeri Allahı ve kendini bilmesi kadardır. Sen insan olmayı, sadece yeme içme mi sandın?) Hâlin ne ise müşteri sen oldun o hâle Noksanı meğer adl-i ilâhîde mi sandın? (Eğer hoşlamadığın bir hâl üzre bulunuyosan, bil ki, yapıp ettikilerinle o hâle müşteri sen oldun, hâl diliyle bunu istedin. Herkesin yaptığını bulduğu muhakkak olan bu dünyada, sen hoşnutsuz olduğun şeyden nasıl Allah'ı sorumlu tutar ve kusuru onun ilahi adaletinde bulursun?) Fikrim bu benim, virdim ise her lâhzada âh! Sen âh-ı ateş-sûzumu beyhûde mi sandın! (İşte kısaca düşüncelerim bunlar, virdim (hergünkü duâm) ise, her an âh etmektir. Çünkü Allah'ı hakkıyla bilememenin verdiği hüzün ve eksik bilginin aldatıcılığından (Allah'ın mekri) ve ona olan aşktan dolayı, yakıcı bir ateşten ibâret olan âhımı boşuna mı sandın?) Yeniler her âh ile Ken'ân ahd-i Elest’i Âhım acaba nefhâ-yı hâbîde mi sandın! (Fakat bu 'âh' öyle aşkla şevkle hasretle doludur ki, Allah'a, ruhların yaratıldığı gün (elest günü) verdiği sözü her an yeniden hatırlar ve yaşar: "Evet sen bizim Rabbimizsin. Yoksa sen benim bu âhımı boş bir nefes, boş bir üfleme mi sandın?)
26 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.