Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bayram
Marcus Aurelius'un deyişiyle: Biz tıpkı bir bağ kütüğü gibi yemiş vermek için yaşarız; dünya düzeninin bütünü içindeki yerimizi doldurmak, dünya planında payımıza düşeni gerçekleştirmek, sonra da yerimizi başkasına bırakmak için yaşarız. Bu söylemden yola çıkarak söylemek isterim: Kendimizle, sukunet, dinginlik, içtenliğimiz ile kendimizi arayacağımız, bir an bile kaçınılmaması gereken yoksunluğumuzun en berrak hali ile yalnız kalmak, hiçbir gün ayırt etmeksizin, ses kirliliği olmadan, her anımız ile başbaşa kalacağımız, günlerin önemi şu kısacık yaşamda bizim için her şeyden önce ilkin kendi adımıza önemlidir. (Bu gibi özel günlerin bayram veyahut ne derseniz deyiniz. Diğer günlerden hiçbir farkı yoktur.) Söyleyeceğim şu ki: Tek farkı ise, çıkar gütmekte olan akraba ilişkilerinin tiksinç halidir. Suratlarındaki (sözde) gülümseme tüm sahteliğini, bu gibi günlerde göstermektedir. Özel günlerde buluşma isteği tertip etme anlayışı, hatırlanmak, devamlılığını varlığının yalnız olmadığını bir arada olmak istemesinden kaynaklanır. Çünkü; dünya'ya aidiyet duygusu ile bağlı, bu yöndeki bireyler doğurganlıklarını dizginleyemiyor olmalarının yanı sıra, bağımlı olan bu bireyselliği, görmemek ancak bu yönde düşünen tamahkar insanlar için geçerlidir. Dolayısıyla, akraba, toplum, çevresel/faktör vesaire, ilişkiler içerisindeki tutumları yine görüyoruz ki, kendi kendilerini çekiştirmesi onlardan söz ediyor olmaları, kendi kendileri ile yalnız kalamadıkları için süre geliyor. Dolayısıyla, kendi doğurganlıklarını, onların biricik çekilmez bir hal alan akraba ilişkilerinde, birbirlerine elzem bir konudan söz ediyormuş gibi övgü ile anlatıyor olmaları, samimiyetsizlik akan gülücükleri, işte bütün aralarında geçmekte olan lakırdılar, bu ve buna benzer günlerin olduğundan daha gereksiz bir kuru bir gürültü oluşundan ibarettir. Nitekim bunun yanında, söz gelimi bu toplum için hiç değişmez bir yönü ile zarar teşkil eden, çocukların ellerindeki özendirici patlayıcılar oyuncak silahlar ellere tutuşturulması v.b şeyler görünenin cabası kaldı ki, sadece küçük bir örneği olsa gerek. Ortada mutlu bir hal takınılmasını gerektiren bir şey olmamasına rağmen; kendini bilmez, gerekse toplum içi yer etmiş bu kuruntu tutumlar, bilhassa sosyokültürel düzeydeki, sorgulamak yerine devamlı laf kalabalığı bulanık bir eleştirel bakış, bu toplumun yörüngesinde dönen insan ilişkilerimiz görünen o ki, ürümek, yok etmek, insan ilişkilerimizde gülerek bahsettiğimiz konuların başını çekmektedir. Ve dahası her ne kadar bizler moderniteden söz ediyorsak bile, bunların sonuncunda mutluluk duyarcasına, istek duymaktan çekinmediğimiz bu, küstah aptalvari çığırtkanlık devam ediyor. Arthur Schopenhauer'un deyişiyle: ''İnsan, açlığın oğludur, özgür bir tin değildir.'' Vahşi olgular üzerine yoğunlaşmış biz insanların, bu güdülerini doyurmak, doyum nedir bilmez iradeyi (özel hissetmesi) için elinden geleni ardına koymayacak. Dolayısıyla, ismini ne takarsanız takın, insanın bunca süre takındığı despotik tavırlar, biz insanlığın, kendi içimizde pohpohlamakta olduğu insanlık ilişkileri bakımından içerisinde, doğaya aykırılık besleyen bu yersiz ahlaki tutumları, insan denilen bu varlık yer yüzünden silinecek olan güne kadar devam edecek. İyi ne demekse? İyi bayramlar!
·
5 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.